006. En’âm Süresi Fazileti-Kaynak Kütübi Sitte

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
Kütübi sitteden kuranı kerim süreleri hakkında hadisleri bulmaya çalıştım.Tavsiye internette dolaşan birçok uydurma sürenin fazileti eklenmiş.Bunlara dikkat edin kaynağını araştırın.

Hazırlayan:kut26
Kaynak:Kütübi Sitte

Kimlik alan

13 "Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzeli (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine “Sırat-ı müstakim (doğru yol) nedir?” diye sordu. Ona şu cevabı verdi:”Muhammed (aleyhissalatu vesselam), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır. Bu ana yolun sağında ve solunda başka tali yollar da var. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar. Kim bu dış yollardan birine sülûk ederse yol onu ateşe götürecektir. Kim de sırat-ı müstakime sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır.” İbnu Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu: “İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar....” (En'am 152)"

436 "Ebu Said İbnu'l-Mualla (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben Mescid-i Nebevi'de namaz kılıyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırdı. Fakat (namazda olduğum için) icabet edemedim. Sonra yanına gelerek: Ey Allah'ın Resûlü namaz kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim diye özür beyan ettim). Bana: “Allahu Teala Kitab'ında “Ey iman edenler, Allah ve Resûlü sizi çağırdıkları zaman hemen icabet edin” buyurmuyor mu?” (Enfal, 24) dedi ve arkasından ilave etti: “Sen mescidden çıkmazdan önce , sana Kur'an-ı Kerim'in (sevapca) en büyük sûresini öğreteyim mi?” dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben: “Sana en büyük sureyi öğreteceğim” dememiş miydiniz? dedim. Bana: “O sure Elhamdü lillahi Rabbi'l alemin dir ki(namazlarda tekrar tekrar okunan) yedi ayet (es-Seb'u'l-Mesani) ve bana verilen yüce Kur'an'dır” buyurdu."

512 "Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a “Ben Kur'an'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor” dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): “Nelermiş onlar?” diye sorunca adam şu ayetleri okudu: “Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar” (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: “Birbirlerine dönüp soruşurlar” (Saffat 27). Bir ayette şöyle denir: “O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler” (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: “Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar” (En'am, 23). Nazi'at suresinde: “Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir” (27-30) buyuruyor. Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: “Ey Muhammed onlara de ki: “Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin” dedi, ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler (Fussilet, 9-11). Kur'an'da: “Allah affedici, merhametli oldu”, “Allah aziz ve hakim oldu”, “Allah işitici ve görücü oldu” denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir.” İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi: “Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar.” İbnu Abbas devam etti: “...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik” ayeti ile; “...Allah'tan bir şey gizleyemezler” ayetine gelince: “Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: “Gelin bir de “Müşrik değildik” diyelim” derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: “İnkar edenler: “Keşke Müslüman olsaydık” temennisinde bulunacaklardır” (Hicr, 2). Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: “Ardından yeri düzenlemiştir” (Naziat, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece ar"

550 "Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şu açıklama vardır: “Yeminlerinizin bağladığı kimseler” (tabirine gelince bununla şu kastediyor: İslam'ın bidayetinde) kişi, aralarında hiçbir neseb bağı bulunmayan bir başkası ile anlaşma yoluyla hukuki bir bağ kurup biri diğerine varis olabiliyordu. Bu müessese, Enfal suresinde gelen şu ayetle neshedildi: “...Ve zevil erham (birbirine mirasçı olan akraba), Allah'ın Kitabı'na göre birbirine daha yakındır...” (Enfal 75)."

597 "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: Ebu Cehil mel'un, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Biz seni yalanlamıyoruz, biz senin getirdiğin şeriatı tekzib ediyoruz” dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: “(Ey Muhammed!) Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz, doğrusu onlar, seni yalancı saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar. Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımcımız gelene kadar yalanlamalarına ve sıkıştırılmalarına katlandılar...” (En'am 32-34)."

598 "Sa'd İbnu Ebi Vakkas anlatıyor: “Biz altı kişi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte oturuyorduk. Müşrikler ona: “Şunları huzurundan kov, bizimle sohbete cür'et etmesinler” dediler. Sa'd devamla diyor ki, orada ben vardım, İbnu Mes'ud, Hüzeyl kabilesinden bir kişi, Bilal ve ismini hatırlayamadığım iki kişi daha varlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın içine Allah'ın dilediği birşeyler düşmüştü. Kendi kendine içinden mırıldandı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: “Sabah akşam Rabblerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın” (En'am 52);"

599 "Yine Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) “(Ey Muhammed! De ki: “Üstünüzden ve altınızdan size azab göndermeye, sizi fırka fırka yapıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadir olan O'dur. Anlasınlar diye ayetleri nasıl yerli yerince açıkladığımıza bak” (En'am 65) ayeti hakkında Resûülullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Haber verilen bu durum ilerde olacaktır, henüz olmuş değildir.”"

601 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “İman edenler, bununla beraber imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte (ancak) onlardır ki korkudan emin olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir” (En'am, 82) ayeti indiği zaman, bu ayet Müslümanlara çok ağır geldi ve: “Hengimiz nefsine zulmetmiyor? (mahvolduk)” dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Hayır, burada kastedilen o değil, şirktir. Lokman'ın oğluna olan şu sözünü işitmediniz mi?: “Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma, zira şirk büyük zulümdür” (Lokman, 13)."

602 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “Ey Allah'ın Resulü biz kendi öldürdüğümüzü yiyor, fakat Allah'ın öldürdüğünü yemiyoruz (bu nasıl iş?)” dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Allah'ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeyden yiyin. Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, haram olanları genişçe anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir. Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz siz müşrik olursunuz” (En'am, 118-122)."

603 "Ebu Davud'un bir rivayetinde: “...Doğrusu şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar...” (En'am, 121) ayetiyle ilgili olarak, İbnu Abbas şu açıklamayı yapar: Yani “Allah'ın öldürdüğü” diyerek meyteyi (kesilmeksizin, kendiliğinden ölen hayvanı) kastederek: “Onu niye yemiyorsunuz? derler.” işte bunun üzerine Cenab-ı Hakk: “Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz siz müşrik olursunuz” ayetini indirdi. Bundan sonra da: “Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin...” ayeti indi.”"

604 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın bir diğer rivayetinde şöyle buyrulur: “Üzerine Allah'ın ismi zikredilen (hayvan etinden) yiyin” (En'am, 118). “Üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyenden yemeyin” (En'am 121) emri neshedilip, ehl-i kitabın kestiği, yasaktan istisna edilerek şöyle dendi: “... Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir...” (Maide, 5),"

606 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Arab'ın (cahiliye devrindeki) cehaletini öğrenmek seni memnun ederse En'am suresinin 130'lu ayetten sonra gelen şu ayetini oku: “Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri -Allah'a iftira ederek- haram sayanlar mahvolmuşlardır; onlar sapıtmışlardır, zaten doğru yolda da değillerdi” (En'am 140)."

607 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) buyurmuşlardır: “Kim üzerinde Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in mührü bulunan sahifeyi görmek isterse şu ayetleri okusun: “De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin” -sizin ve onların rızkını veren biziz- “Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır. Yetim malına, ergenlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kimseye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuz vakit -akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır” (En'am 151-153);"

608 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kıyametin üç alameti vardır, onlar zuhur edince, “daha önce inanmamış olanların artık inanmaları da onlara fayda vermez” (En'am, 158), Güneşin battığı yerden doğması, Deccal, Dabbetu'l-arz.”"

609 "Ebu Sa'id (radıyallahu anh) “Onlar kendilerine... Rablerinden birtakım delillerin gelmesini mi bekliyorlar. Rabbinin birtakım mucizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa imanı ona fayda vermez...” (En'am 158) ayetinde geçen “Rabblerinden birtakım deliller” ile “güneşin battığı yerden doğması kastedilmiştir demiştir."

618 "Mus'ab İbnu Sa'd babasından (radıyallahu anh) naklettiğine göre, babası şöyle demiştir: “Bedir Savaşı sırasında bir kılıçla geldim ve: “Ey Allah'ın Resulü, Allah kalbimi müşriklerden kurtardı, bu kılıcı bana bağışla” dedim. Bana: “Bu mal ne senin, ne de benim” diye cevap verdi. Ben (içimden): “Bu kılıç, savaş sırasında benim kadar ciddi hizmette bulunmayan birine verilebilir” diyerek ayrıldım. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim yanıma geldi ve: “Sen, kılıç benim değilken onu benden istemiştin. Şimdi ise artık benim oldu, al, bu senin olsun!” dedi.” Şu ayet inmişti: “Ey Muhammed! Sana ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: “Ganimetler Allah'ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah'tan sakının...” (Enfal, 1)."

619 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka topluluğa katılmak maksadı dışında, savaş günü arkasını düşmana dönen kimse Allah'tan bir gazaba uğramış olur. Onun varacağı yer cehennemdir. Ne kötü bir dönüştür!” (Enfal, 16) ayeti Bedir günü indi.”"

620 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) “Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü gerçeği akletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir” (Enfal, 22) ayetinde kastedilmiş olanlar Abdü'd-Daroğullarından bir gruptur” denmiştir.”"

621 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ebu Cehl (birgün) şöyle dedi: “Allahımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver” (Enfal, 32) diye dua etmişti. Şu ayet indi: “Sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar bağışlanma dilerken de elbette Allah azab edecek değildir” (Enfal, 33). Müşrikler mü'minleri Mekke'den çıkardıkları zaman da şu ayet indi: “Yoksa Mescid-i Haram'a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azab etmesin?...” (Enfal, 34)."

622 "Ukbe İbni Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı minberde iken dinledim, şu ayeti okudu: “Ey iman edenler! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar -Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah'ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın...” (Enfal, 60). Ayette geçen “kuvvet”i “Bilesiniz, kuvvet “atmak”tır” diye açıkladı ve bunu üç kere tekrar etti.”"

624 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Ey peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, inkar edenlerden bin kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruhtur” (Enfal, 65) ayeti inince bir kişinin on kişinin önünden kaçmaması, yirmi kişinin de iki yüz kişinin önünden kaçmaması farz kılındı. Sonra da şu ayet indi: “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz, onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin bin kişiniz, Allah'ın izniyle, iki bin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal, 66). Böylece yüz kişinin, iki yüz kişinin önünden kaçmaması farz kılındı.”"

625 "Bir rivayette de şöyle denir: “...Sizin sabırlı yirmi kişiniz, onlardan iki bin kişiyi yener” ayeti nazil olunca bu, Müslümanlara ağır geldi ve şu ayet indi: “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin bin kişiniz, Allah'ın izniyle onlardan iki bin kişiyi yener...” (Enfal, 66) Allah onlardan miktarı hafiflettikçe, Müslümanların sabrı da -azaltılan miktar nisbetinde- eksildi.”"

626 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ganimetler sizden önce hiçbir başı siyaha (yani ademoğluna) helal kılınmadı. Ganimet alındığı zaman gökten inen bir ateş onu yakardı.” -Ravi Süleyman el-A'meş der ki: “(Başı siyah tabirini) şimdilerde Ebû Hüreyre'den başka kullanan birini göremiyorum- Bedir savaşı sırasında henüz helal edilmezden önce, Müslümanlar ganimetleri aldılar. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi...” (Enfal, 68)."

627 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Bedir savaşında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (esirlerin serbest bırakılmaları mukabilinde) fidye-i necat alınca Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi. Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin...” (Enfal 67-69). Ganimetler sonradan helal kılındı.”"

628 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu iki ayet hakkında aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: “Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler ve Muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar” ve “İnanıp hicret etmeyenlerle, -hicret edene kadar- sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür. İnkar edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar. İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve Muhacirler'i barındırıp, onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır. Sonra inanıp hicret eden ve sizinle birlikte savaşanlar, işte onlar sizdendir.” Bedeviler muhacire varis olmazdı, muhacir de ona varis olmazdı. Bu durum nesh edildi. Ayet şöyle buyurdu: “Birbirinin mirascısı olan akraba Allah'ın kitabına göre birbirine daha yakındır. Doğrusu Allah her şeyi bilir” (Enfal, 22-25)."

716 "Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder: “Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü. Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle “İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız” uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik. (Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü. Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: “Şu sizinki nasıl?” deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber"

752 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “Allahu Teala Hazretleri semada bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i Teala'nın sözüne ihtiramla, melaike (aleyhimüsselam) korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teala nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin kalplerinden korku açılınca (Cebrail ve Mikail gibi mukarreb meleklere): “ Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da: “ Allah Teala hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur” derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur. - Süfyan (İbnu Uyeyne) eliyle tarif etti: Parmaklarını önce (üst üste) dizdi, sonra açtı-(En üstteki, ilahi kelamı işitir ve alttakine verir, o da kendi altındakine verir. Böylece gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazan kelimeyi aşağıdakine vermeden önce bir şahap, şeytana ulaşır. Bazan şahap kendisine isabet etmezden önce kelimeyi aşağısındakine vermiş olur. (Sihirbaz ve kahinler kendilerine bu şekilde ulaşan hırsızlama habere) yüz kadar da kendileri ilave ederek yalanlar düzerler. Emr-i İlahi yeryüzünde tahakkuk edince halk kendi arasında: “Bu işin olacağı bize daha önce falan falan günlerde haber verilmemiş miydi?” derler. Böylece, semada (kulak hırsız1ığı yoluyla) işitilmiş olan haber böylece tasdik edilir.”"

775 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), “Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (En güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye malik olandan gayrisi eriştirilmez” (Fussilet,34-35) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “(Ayette kastedilen en iyi yol) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur.”"

799 "Tirmizi'nin İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan kaydettiği bir rivayette, İbnu Abbas: “Muhammed Rabbini gördü” der. İkrime (kendisine): “Allah, Kur'an-ı Kerim'de (mealen): “Gözler onu idrak edemez” (En'am, 103) demiyor mu?” diye sorunca: “Amma da yaptın, bu görme işi, Cenab-ı Hakk kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bunu göremez demektir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ise Rabbini iki sefer görmüştür” açıklamasını yapar.”"

961 "Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: “Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler: “ Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu cevabı verdi: “ Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hasıl olan sevabı alacaklar. “"

1473 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yevm-i nahr'de alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: “Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim” ve “Şüphesiz benim namazım da, menasikim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, alemlerin Rabbi Allah'ındır. Ben böylece emrolundum. Ben (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim” (En'am 162) (ayetlerini okudu ve:) “Ey Rabbim (bu kurban bize) sendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillahi vallahu ekber!” deyip, sonra koçu kesti.”"

2289 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: “Hassan onları -yani müşrikleri- hicvetti, hem şifa verdi, hem de şifa buldu.” Hassan (radıyallahu anh) buyurdu ki: “Sen Muhammed'i hicvettin, ben de onun adına cevap veriyorum. Bu işimde Allah katında mükafaat vardır. Sen Muhammed'i nezih, müttaki, ResüIuIIah vefakar, ahlaklı olduğu halde hicvettin. Sen O'na derik olmadığın halde O'nu hiciv mi ediyorsun? İkinizden hangisi kötü ise iyi olana feda olsun. Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım, Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafızdır. Kızcağızımı kaybedeyim, şayet siz atlarımızı Keda'nın etrafını toz duman etmiş göremezsiniz. O atlar, üzerinize gemlerini çekerek gelirken, Sırtlarında ince mızraklar vardır. Atlarımız pek hızlı koşarlarken, Kadınlar başörtüleriyle tozlarını alırlar. Şayet bizden yüz çevirirseniz umre yaparız, Fetih geldi mi; perde kalkar. Aksi takdirde öyle bir günün kavgasını bekleyin ki, O günde AIIah dilediğini aziz kılacaktır. AIIah der ki: “Ben bir kul gönderdim, O hakkı söyler, kendisinde hiçbir gizlilik yoktur.” AIIah der ki: “Ben bir ordu hazırladım, Bu ordum emeli cihad olan Ensardır.” Biz (Ensariler)e her gün Kureyş'ten Ya sövmek, ya kavga, ya da hiciv vardır Öyle ise, sizden kim ResüIuIIah'ı hicveder, Veya över veya yardım ederse bizce birdir. AIIah'ın Resülü Cibril aramızdadır. Rühu'I-Kudüs'ün bir dengi yoktur.”"

2587 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurra denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvan adında iki kabile Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara: “Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz” dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise namazda kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk.” Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: “Bir zat Enes (radıyallahu anh)'e Kunüt'dan sorarak: “Bu, rüküdan sonra mı yoksa kıraatın tamamlanmasından sonra mı?” dedi. Enes: “Hayır, kıraatin bitiminde” diye cevap verdi.” Bir başka rivayette (Enes) şöyle dedi: “(Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ay boyu) rükudan sonra (kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti.)”"

2673 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dediler: “Allah yahudilere ve hıristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler.” Ebu Davud'un dışındaki bir rivayette Hz. Aişe'den şu ziyadeye yer verilmiştir: “Eğer bu (Endişe) olmasaydı, (Resûlullah'ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu.”"

2826 "Abdullah İbnu Amr İbni'l As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Cum'a namazına üç (grup) insan katılır: 1) Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır. 2) Kişi var namaza gelir dua eder. Bu kimse Allah'a duada bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez. 3) Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükût eder, mü'minlerin arasından yararak geçmez, kimseye eza vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cum'a'ya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenab-ı Hakk'ın şu sözüne binaendir: “Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir” (En'am 160)."

3141 "Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim ber ayda üç gün oruç tutarsa işte bu, yıl orucu olur. Allah Teala hazretleri bu hususu te'yiden kitabında şu ayeti indirdi: “Kim bir hayır işlerse o kendisinden on misliyle kabul edilir” (En'am 160). Bir gün on misliyle kabul ediliyor.”"

3541 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam kaza-yı haceti için çıktığı zaman ben ve bizden (Ensardan bir gulam (oğlan), O'nu takip ederdik. Beraberimizde, istinca etmesi için su kabı olurdu.”"

3648 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah'ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı: (Enes'ten bunu rivayet eden) Katade'ye: “Bu sözü Enes'ten bizzat işittin mi?” diye sorulmuştu: “Vallahi evet!” diye te'yid etti.”"

3882 "Nemletü'l-Ensari anlatıyor: “İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya kirpiden sorulmuştu. (Cevaben) şu ayeti okudu. (Mealen): “(Ey Muhammed) de ki: “Bana vahyolunandan leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbim bağşlar ve merhamet eder” (En'am 146). Ancak, yanında bulunan bir yaşlı dedi ki: “Ben Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ı dinledim, demişti ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında kirpinin zikri geçmişti: “O habislerden bir habistir (eti) yenmez” buyurdular.” Bunun üzerine İbnu Ömer radıyallahu anhüma: “Eğer bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam söyledi ise, bu (kirpinin hükmü), biz bilmesek de O'nun dediği gibidir” dedi.”"

3906 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teala hazretleri Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, haramını da haram kıldı. Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff (edilmiş)dir.” İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: “(Ey Muhammad!) De ki: “Bana vahyolunanda, leş, akıatılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder” (En'am 145)"

4199 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve “Ey Allah'ın Resulü, biz (Ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımad'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler. Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle: “Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!” dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: “Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!” dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine: “Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!” dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz” dedi. Ravi der ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini koyarak “burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer” diye teker teker gösterdi.” Ravi der ki: “Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler.”"

4200 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bana Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı. Dedi ki: “Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı: “Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!” Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp: “Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!” dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: “Hani siz Rabbinizden imdad taleb ediyordunuz da O da: “Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim” diyerek duanızı kabul buyurmuştur” (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün melerlerle yardım etti.”"

4218 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Amcam Enes İbnu'n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: “Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!” dedi. Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca: “Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!” dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa'd İbnu Mu'az çıkmıştı: “Ey Sa'd İbnu Mu'az! Cenneti istiyyorum! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ben Uhud'un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!” dedi. (O günü anlatan) Sa'd İbnu Mu'az, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a): “Ey Allah'ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)” dedi. Enes İbnu Malik, (Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh'ı te'yiden) dedi ki: “Biz (Enes İbnu Nadr'ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi') -bedenindeki bir ben'inden veya-parmağının ucundan tanıdı. Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: “Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: “Mü'minlerden Allah'a verdiğgi ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir” (Ahzab 23)."

4405 "İkrime radıyallahu anh anlatıyor: “İbnu Abbas radıyallahu anhüma, bana ve oğlu Ali'ye: “Ebu Said'e gidin, onun rivayet ettiği hadisi dinleyin!” dedi. Biz de gittik. Onu, bakımını yapmakta olduğu bir bahçede bulduk. (Bizi görünce) ridasını alıp sarındı. Sonra bize (En baştan) anlatmaya koyularak, mescidin inşaasını zikretmeye kadar geldi ve: “Biz kerpiçleri tane tane taşıyorduk. Ammar radıyallahu anh ise (biri kendi, biri de Resûlullah adın) ikişer ikişer taşıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu gördü. Üzerindeki toprakları çırpmaya başladı ve: “Vay Ammar'a! Onu baği (asi) bir grup öldürecek. Bu, onları cennete çağırır, onlar da bunu ateşe çağırır!” buyurdu.” Buhari'nin rivayetinde “Onu baği bir grup öldürecek” ibaresi mevcut değildir. Bu ibare Ebu Bekr el-Berkani ve el-İsmaili'nin rivayetinde mevcuttur.)"

4413 "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor. “Annem bana: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (En son) ne zaman gördün?” diye sordu. Ben: “Şu şu zamandan beri görmedim!” dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine: “İzin ver Aleyhissalatu vesselam'a gideyim, akşam namazını O'nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini taleb edeyim!” dedim. (O gün) Aleyhissalatu vesselam'a gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) namaz kıldı. Sonra ayrıldı. Ben de peşine düştüm. Derken sesimi işitti: “Bu kim? Huzeyfe değil mi?” dedi. “Evet, Huzeyfe'dir!” dedim. “Hacetin nedir? Allah Teala Hazretleri sana da, annene de mağfiret buyursun. Şu bir melektir. Bu geceden önce arza hiç inmemiştir. Bana selam vermek ve Fatıma'nın, cennetteki kadınların efendisi olduğunu, Hasan ve Hüseyn'in de cennetteki gençlerin efendisi olduğunu bana müjdelemek için Rabbinden izin istedi” buyurdu.”"

4449 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: ““Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “(Ahiretin) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmran'dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid'dir.” Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti. Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: ““Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Erkeklerden pek çokları kemale ermiştir. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Huveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in kızı Fatıma'dan başka kimse kemale ermemiştir. Hz. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir.” Bu rivayet Buhari'de Ebu Musa hadisi olarak gelmiştir. (Enbiya 45), Müslim, Fezailu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizi, Et'ime 31, (1835)."

4469 "Rifa'a İbnu Rafi' ez-Züraki radıyallahu anh anlatıyor: “Cibril aleyhisselam, “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: “İçinizdeki Bedir ehlini ne addediyorsunuz?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: “Müslümanların en faziletlisi!” buyurdu. Cebrail: “Biz de Bedir'e katılan melekleri öyle (En faziletlimiz) biliyoruz!” dedi. Rifa'a radıyallahu anh da Bedir ehlindendi. Rafi' ise Akabe ehlindendi ve oğluna: “Akabe bey'atlerinde hazır bulunmam yerine Bedir'de hazır bulunmuş olmam beni sevindirmez!” derdi.”"

4484 "Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ““Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi: 1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir. 2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir” (Enfal 33). Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum.”"

4577 "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Medine'yi, taşıdığı yüce hayra rağmen terkedecekler. Onu rızık arayanlar yani kuşlar ve kurtlar istila edecek. Oraya (En son gelecek) iki çoban bu maksadla Müzeyne'den çıkıp koyunlarını azarlayacaklar. Fakat Medine'yi vahşi hayvanlarla dolmuş bulacaklar. Seniyyetü'l-Veda'ya ulaştıkları vakit yüzüstü düşe(rek ölecek)ler.”"

4906 "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim: “Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (Engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar.” Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma der ki: “(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe radıyallahu anh bana: “Öldürme onu!” diye nida etti. Ben: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam yılanların öldürülmelerini emir buyurdular!” dedim. O: “Ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı!” dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi.”"

4923 "Ebu Rimse anlatıyor: “Babamla birlikte Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam babama: “Bu, oğlun mu?” diye sordu. Babam: “Ka'be'nin Rabbine yemin olsun oğlum!” dedi. Resûlullah tekrar: “Hakikaten mi?” buyurdular. Babam: “Şehadet ederim oğlumdur!” deyince. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, babamın yemini ve benim babama benzerliğimin fazlalığı sebebiyle tebessüm buyurdular ve sonra: “Bilesin! O senin cinayetinle sorumlu tutulamaz. Sen de onun cinayetinden sorumlu olmazsın” buyurdular ve şu ayeti tilavet ettiler. (Mealen): “Hiçbir günahkar, başkasının günahını yüklenmez” (En'am 164)."

5023 "Bir diğer rivayette İbnu Mes'ûd şöyle demiştir: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam va'z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Sizler (Kıyamet günü) Allah'ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. (Sonra şu ayeti okudu:) “İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz...” (Enbiya 104). Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben: “Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!” derim. Bana: “Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar” denilir. ben salih kul (İsa)'nın dediği gibi diyeceğim: “Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen benni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegane hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen” (Maide 117-118). Resûlullah aleyhissalatu vesselam devamla dedi ki: “Bunun üzerine bana: “Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!” denilecek.” Bir rivayette şu ziyade var: “Ben: “Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!” derim.”"

5039 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Bir adam gelerek: “Ey Allah'ın Resûlü! Benim kölelerim var, bana yalan söylüyorlar ve bana ihanet ediyorlar, bana isyan ediyorlar. Ben de onlara şetmediyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden (Allah yanında) durumum ne olacak?” diye sordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Kıyamet günü onlar, sana olan ihanetleri, isyanları ve yalanları sebebiyle muhasebe olacaktır. Senin onlara verdiğin ceza ise, eğer cezan onların günahları nisbetinde ise, başabaştır; ne lehine ne de aleyhine olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından az ise bu senin için bir fazilet olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından çok olursa, bu fazla kısım sebebiyle onlar lehine sana kısas yapılır” buyurdular. Bunun üzerine adam huzurdan çekildi, ağlamaya ve dövünmeye başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki: “Sen Allah'ın kitabını okumuyor musun? (Bak ne diyor! (Mealen): “Biz Kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (Mizana koyarız). Hesapçılar olarak da biz yeteriz” (Enbiya 47). Adam tekrar: “Allah'a yemin olsun, ey Allah'ın Resûlü! Ben hem kendim ve hem de onlar için, ayrılmalarından daha hayırlı bir şey göremiyorum. Seni şahid kılıyorum, hepsi hürdür, (azad ettim)” dedi.”"

5056 "Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: “Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: “Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: “İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?” demeye başlarlar. Birbirlerine: “Babanız Adem var!” derler ve ona gelerek: “Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?” derler. Adem aleyhisselam da: “Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!” diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler: “Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?” diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek: “Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!” diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler: “Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?” diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara: “Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!” deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: “Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!” İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve: “Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali"

5124 "Mesrûk rahimehullah anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu anha'ya dedim ki: “Ey anneciğim! Muhammed aleyhissalatu vesselam Rabbini gördü mü?” Bu soru üzerine: “Söylediğin sözden tüylerim ürperdi. Senin üç hatalı sözden haberin yok mu? Kim onları sana söylerse yalan söylemiş olur. Şöyle ki: Kim sana: “Muhammed Rabbini gördü” derse yalan söylemiş olur. (Hz. Aişe bu noktada, sözüne delil olarak) şu ayeti okudu. (Mealen): “Onu gözler idrak edemez, O ise gözleri idrak eder” (En'am 103). Devamla dedi ki: “Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira ayet-i kerimede (mealen): “Hiçbir nefis yarın ne kesbedeceğini bilemez” (Lokman 34) buyrulmuştur. Kim sana “Muhammed'in vahiyden birşey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü ayet-i kerimede (Mealen): “Ey Peygamber! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın” (Maide 67) buyrulmuştur. Lakin Resûlullah aleyhissalatu vesselam Cibril'i (suret-i asliyesinde) iki sefer görmüştür.”"

5471 "Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Mescid, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında kerpiçten yapılmıştı. Tavanı hurma dallarıyla örtülmüştü. Direklerini hurma kütükleri teşkil ediyordu. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh buna (gerek tezyin ve gerekse tevsi yönüyle) hiç bir ilave getirmedi. Hz. Ömer radıyallahu anh, (Enini boyunu) artırarak mescidi, Resûlullah devrindeki tarz üzere (kerpiç ve hurma dallarıyla) yeniden inşa etti. Onu esaslı şekilde Hz. Osman radıyallahu anh (hem tezyin hem tevsi yönleriyle) değiştirdi ve pek çok ilavelerde bulundu. Duvarlarını nakışlı taşlarla ve kireçle inşa etti. Direklerini de nakışlanmış taşlardan yaptı. Tavanını da (pek kıymetli olan) sac ağacından yaptı.”"

5503 "Hz. Enes radıyallahu anh'ın anlattığına göre, “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın saçındaki aklardan sorulunca (Enes) şöyle cevap vermiştir: “Allah O'nu, beyazla çirkinleştirmemiştir.” “ Bir rivayette de şöyle demiştir: “O, kişinin başında ve sakalında bulunan beyazları yolmasını mekruh addederdi. Ve (Enes radıyallahu anh): “Resûlullah aleyhissalatu vesselam saçlarını boyamadı. Beyaz kıl (onda nadirdi ve sadece) alt dudağında, şakaklarında ve başında bir nebzecik vardı” derdi.”"

5817 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a soruldu: “Mü'minlerden hangisi efdal (Enfaziletli)dir?” “Ahlakça en güzelleridir!” cevabını verdi. Tekrar soruldu: “Pekiyi, mü'minlerden hangisi en akıllıdır?” “Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır.”"

5907 "İbnu Abbas radiyallahu anhuma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam, yüzünden enlenmiş bir merkeb görmüştü, bunu uygun bulmadığını belirtti ve: “Allah'a yemin olsun! (Ben olsaydım) eni bu hayvanın yüzünün en uzak noktasına vururdum!” buyurdu. Sonra emir verdi, kendi merkebinin sağrılarına en vuruldu. Böylece sağrıları ilk dağlayıp (En vuran) Aleyhissalatu vesselam oldu.”"

6949 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam yün (elbise) giydi, yamalı papuç giydi.” Enes şunu da ilave etti: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'beşi ' yemeği yedi ve sert elbise giydi.” (Enes'in ravisi) Hasen'e soruldu: “Beşi' dediğin yemek nedir?” O şu cevabı verdi: “Arpanın iri öğütülmüşüdür, ağızdaki lokmayı kişi, ancak bir yudum su ile yutabilirdi.”"

7167 "Ebu Umame radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (hacc esnasında) birinci cemrenin yanında iken yanına bir adam gelerek: “Ey Allah'ın Resülü! Hangi cihad efdaldir?” dedi. Aleyhissalatu vesselam adama cevap vermedi. Adam ikinci cemrede görünce tekrar aynı şeyi sordu. Resûlullah yine süküt buyurdular. Akabe taşlamasını yapınca, bineğine binmek üzere, ayağını özengiye koyunca: “Soru sahibi nerdedir?” dedi. Adam da: “İşte benim ey Allah'ın Resülü!” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “(En efdal cihad) zalim sultana karşı hakkı söylemektir!” buyurdular.”"

7194 "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: “Mirac gecesinde, Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile karşılaştı. Kıyameti aralarında müzakere ettiler. Önce Hz. İbrahim aleyhisselam'dan başlayıp ona Kıyametten sordular. Onun Kıyamet hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. Sonra Hz. Musa aleyhisselam'a sordular. Kıyamet hakkında onun da bir bilgisi yoktu. Söz Hz. İsa aleyhisselam'a geldi. O: “Kıyametin kopmasına yakın şeyler (alametler) hakkında bana bilgi verildi. Ama Kıyametin kopma (vaktini) Allah'tan başka hiç kimse bilemez” dedi. Sonra (Kıyametin alametlerin en biri olarak) Deccal'in çıkmasını anlattı. Şunları söyledi: “Sonra ben inip onu öldüreceğim ve bundan sonra halk memleketlerine dönecek. Bu defa onların karşısına Ye'cüc ve Me'cüc çıkacak ve her tepeden hızla hücum edeceklerdir. Onlar giderken rastladıkları her suyu içip tüketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup alt-üst edecekler. Bunun üzerine halk feryat ederek Allah'tan yardım dileyecek. Ben de Ye'cüc ve Me'cüc'ü öldürmesi için Allah'a dua edeceğim. (Duam kabul görecek) ve yer onların (leşlerinin) kokusu ile çok pis kokacak. Ben yine Allah'a dua edeceğim! Allah da bir su gönderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacaktır. Daha sonra dağlar ufaltılıp dağıtılacak ve yer, derinin yarılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek. İşte söylenen bu hal vuküa gelince, insanlara yakınlığı itibariyle Kıyametin, ev halkı ne zaman doğumu ile aniden karşılaşacaklarını bilmedikleri hamile kadın gibi olacağı bana bildirildi.” Ravi el-Avvam demiştir ki: “Bunun tasdiki Kitabullah'da bulunmuştur (Mealen): “Nihayet, Ye'cüc ile Me'cüc'ün önündeki sed açıldığında, her tepeden saldırmağa başlarlar” (Enbiya 96)."



Kimlik
alan
7215 Habbab radiyallahu anh "Akşam, sabah, Rablerinin rızasını dileyerek O'na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabı senden sorulmayacaktır, senin hesabın da onlara sorulmayacaktır, öyleyse onları kovup da zalimlerden olma" (En'am 52) mealindeki ayetle ilgili olarak şunu anlattı: "Akra' İbnu Habis et-Temimi ve Uyeyne İbnu Hisn el Fezarı Resulullah'ın yanına geldiler. Aleyhissalatu vesselam'ı Suheyb, Bilal, Ammar ve Habbab gibi zayıf müslümanlarla oturmuş buldular. (Bu gariban takımını) Resulullah'ın etrafında görünce onları küçümseyip hakir gördüler. Aleyhissalatu vesselam'a yaklaşıp başbaşa kaldılar (yani biz bir kenara çekildik). Onlar: "Biz, senin bize hususi bir sohbet oturumu ayırmanı isteriz, ta ki Araplar bizim üstünlüğümüzü tanısınlar. Zira sana (her taraftaki) Araplardan (durmadan) heyetler geliyor. Onların bizi bu (değersiz) köle bozuntularıyla beraber görmelerinden utanıyoruz. Şu halde, her ne zaman biz sana gelirsek, onları yanından kaldır. Biz gidince, dilersen yine onlarla beraber ol!" dediler. Aleyhissalatu vesselam da: "Pekala!" diye cevap verdi. Bunun üzerine onlar: "Bu teklifimizi bir yazı ile de teşvik et" dediler." (Habbab) der ki: "Aleyhissalatu vesselam hemen bir kağıt istedi, yazması için Ali radiyallahu anh'ı çağırdı. Biz hala bir kenarda oturmuş duruyorduk. Derken Cibril aleyhisselam indi ve şu vahyi getirdi. (Mealen): "Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın" (En'am 52). Ayet-i kerime daha sonra Akra' İbnu Habis ve Uyeyne İbnu Hisn'i zikrederek devam etti: "Böylece, "Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?" demeleri için onları birbiriyle imtihan ettik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?" (En'am 53). Ayet şöyle devam etti: "(Ey Muhammed) ayetlerimize iman edenler sana gelince: "Size selam olsun!" de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık ister de arkasından tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır" (En'am 54). Habbab devamla der ki: "Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam'a yaklaştık, Öyle ki dizlerimizi dizlerinin üzerine koyduk. Aleyhissalatu vesselam bizimle otururdu. Kalkıp gitmek istediği zaman doğrulur ve bizi öyle terkederdi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi: "(Sabah-akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma -yani eşraf ile beraber oturma-. Bizi anmasını kendilerine unutturduğumuz yani Uyeyne ve Akra'- ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma" (Kehf 28). Sonra onlara (yani mü'minlere ve kafirlere iki kişinin misalini (Kehf 32-44) ve dünya hayatının misalini (Kehf 45) getirdi (yani mezkur ayetleri bu maksatla inzal buyurdu). Habbab der ki: "(Bu hadiseden sonra) biz (zayıf takımdan olan sahabiler) Resulullah aleyhissalatu vesselam'la beraber otururduk. Aleyhissalatu vesselam'ın kalkma saati gelince, O'nun kalkması için önce biz onu terkederdik."
 
Son düzenleme:
Üst