Bir ‘Rıhle’ çağrısı

  • Konuyu başlatan Ze'Mahşer
  • Başlangıç tarihi
Z

Ze'Mahşer

Ziyaretçi
Sahabeyi konu edinen tarifler içerisinde hayli etkileyici bulduğum bir tanesini buraya derc edeyim:

“Sahabe, karşı karşıya kalınan herhangi bir meselede, ‘Efendimiz hayatta olsaydı bu mevzu hakkında nasıl bir hüküm verirdi?’ sorusunun cevabını isabetle verebilecek yegâne nesildir.”

Evet, bu nokta oldukça önemlidir.

Nebi’nin (s.a.v) hayatından dünyalarına yansıyan her meseleyi bir emaneti sahiplenme hassasiyetiyle özümseyen bu mübarek kuşak, Din’in muhafazası ve gelecek nesillere naklinde merkezî bir misyon üstleniyordu.

Dolayısıyla bugün ‘Kur’an İslâm’ı’ adı altında zihinlere zerk edilen nevzuhur yöneliş, sahabe realitesinden ve sahabenin dini anlamadaki nokta-i nazarından sarf-ı nazar etmesi hasebiyle butlan ile mâlûldür.

Sahabenin dinî kavrayışını askıya alan hiçbir çaba –velev ki pozisyonunu Kur’an ile refere ediyor olsun- hakiki karşılığı ile ‘tefakkuh’u yakalayamayacak; dinde bihakkın derinleşemeyecektir.

Ehlinin bildiği ve sıklıkla nazara verdiği üzere, kaynaklar, Efendimiz’in (s.a.v) sessiz kaldığı nice meselede sahabenin icmâ ettiğini aktarıyorlar.

Özel hallerinde hanımların oruç tutamayacağı meselesi buna örnek teşkil eder.

Bu, onların nebevî mirası olması gerektiği şekliyle taşıdıklarının ve hâdiseler karşısında Efendimiz’in sağlığında benimsediği yordamı üstlendiklerinin kanıtıdır.

Bugünün modern zihninin yaşadığı kafa karışıklığının da; dünyayla bulaşık, budanmış din algısının içimizde alıcı buluyor olmasının da en temel sebebi, Sünnet’in içini boşaltıp, sahabeyi işlevsizleştiren bir din telakkisine vize veriyor oluşumuzdur.

Cihad meselesindeki miyopluğumuzun, dünya-ukbâ denklemini yanlış kurmamıza neden olan bakış bulanıklığımızın ve hayatımıza yön vermeyen âtıl bir din anlayışına demir atmış olmamızın arka plânını araştıranlar, faturayı, sahabenin rağmına dini anlama çabasına yeltenen nâdânlara keseceklerdir.

Mehaz itibariyle İlâhî olan ama zaman içerisinde sâliklerince muharref hâle getirilmiş Hıristiyanlık ve Mûseviliğin tahrif sürecini mercek altına alanlar, Hz. İsa veya Hz. Musa (a.s)’ın ‘Sünnet’lerinin taşıyıcılığını yapan ‘sahabe misal’ bir neslin olmayışının bu yozlaşmayı tetiklediğine işaret ediyorlar.

Bu, aynı zamanda, tek Hak Din olan İslâm’ın, aslına muvâfık bir biçimde muhafaza altına alınmış olduğunu sebepler plânında izah eden bir durumdur.

Yani sahabe, bütünüyle bir fazl-ı İlâhî’dir ve bu mübarek nesil, ümmetin en kıymetli talihidir.

Sahabe ve onlardan bize in’ikas eden sahih din algısının en mümeyyiz vasfı da, dini anlamada Sünnet’e yüklenen merkezî roldür.

Efendimiz’in (s.a.v) beyanları, fiilleri, takrirleri, tensipleri onların hasbî hayatlarında öylesine karşılık buluyordu ki, bugünün müslümanının Sünnet algısı ile mukâyese edilebilse, aradaki farkı ifade edebilmede muhtemelen lügatler âciz kalacaktır.

İşte o adanmış hayatlardan, merâmımızı ifadeyi kolaylaştıracak bir numûne:

Ebû Müslim el-Hâvlânî şöyle demiştir: [Kendisini sevdiğim ve sadık-ı masduk olan Ebû Mâlik el-Eşcâî bana şunu rivâyet etti]: “Bizler Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanında yedi veya sekiz veyahut dokuz kişiydik. Bize; ‘Allah Resulü’ne biat etmez misiniz?’ dedi. Ellerimizi uzatarak, ‘Hangi şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah’ın Resulü?’ dedik. Şu cevabı verdi: ‘Allah’a ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek.’ Ve bu sırada gizli bir kelime fısıldayarak devamla ‘Halktan hiçbir şey istemeyin’ buyurdu. Hz. Peygamber’i (s.a.v) benimle dinleyen o kişilerden öylelerini biliyorum ki, bineğinin üzerinde iken kazara kamçısı yere düşse kimseye ‘Şunu bana verir misin!’ demez, iner kendisi alırdı.”

Bu misali, çağımızda terviç edilip duran modern din algısına inat, Ehl-i Sünnet’in çağlar ötesinden uzanan sesine ses katmaya çalışan ve hakiki mü’minlerin bir gurbet yaşadığı şu âhir zamanda, sahih dinî telakkiye omuz vermek için mütevâzı bir katkı sunma gayretinde olan Rıhle Dergisi’nin 2. sayısından, sahasında otorite bir isim olan Prof. Dr. Muhammed Acâc el-Hatîb Hoca’dan alıntıladım.

Bu sayısında Rıhle, Sünnet’i kapak konusu yapmış.

Ben, yine bu sütunda size Rıhle’yi tanıtırken, ‘Ehl-i Sünnet ummanından bir damla’ terkibini kullanmıştım.

Ama unutmayın; her damla, çağlayan olma istidâdına mâliktir.

Ve zaman, kâh secdeye uzanan, kâh semâya kalkan imanlı ellerin üst üste konulacağı zamandır.


Murat Türker
 
Üst