Cuma Hutbeleri Güncel 2009

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
02.01.2009

NEFİS MUHASEBESİ

İLİ :ANKARA
AY-YIL :OCAK- 2009
TARİH : 02/01/2009


NEFİS MUHASEBES
Muhterem müminler!
Allah Teâlâ yarattığı her insana belli bir ömür takdir etmiştir. Akıl nimetiyle donattığı insanı erginlik çağından itibaren ölünceye kadar tüm yaptıklarından ve yapması gerektiği halde ihmalkarlık edip yapmadıklarından sorumlu tutmuştur. Bununla birlikte insanı yalnız bırakmamış, onun aklına rehberlik etmek üzere de Peygamberler ve kitaplar göndermiştir. İşte bu noktada İnsana düşen görev hayatı ve yapıp ettiklerini düşünmek ve değerlendirmektir. Ben ne idim, ne oldum ,sonum ne olacak?

İnsan önce bir hücre, sonra ana rahminde bir yavru ve dünyaya geldiğinde her haliyle bakıma muhtaç bir çocuk, sonra delikanlı, sonra yetişkin bir insan. Gücü kuvveti yerinde, dilediği gibi davranabilme yeteneğinde. Ne var ki bu hep böyle devam etmiyor. Her çıkışın bir de inişi olduğu gibi, gençliğin bir de yaşlılığı vardır. Arkasından da ölümün geleceği muhakkak, ama onunla ne zaman karşılaşılacağımızı bilemiyoruz. O bakımdan her an ölüm gelecekmiş gibi hazırlıklı olmak zorundayız.

Değerli müminler!

Kendi kendimizi bir hesaba çekmeliyiz. Mutlaka gerçekleşecek olan ölümü ve kıyameti hatırdan çıkarmamalı, davranışlarımıza bu kaçınılmaz gerçekleri göz önünde tutarak yön vermeliyiz. Öne alınması ve ertelenmesi mümkün olmayan ecel yakamıza yapışmadan düşünmeliyiz: Acaba ölüme ve ahirete hazır mıyız? Bir çok insan geçen yıl aramızda olduğu halde bu yıl aramızda bulunmuyorlar.
Acaba biz gelecek yıla ulaşabilecek miyiz? Böyle bir garantimiz olamadığına göre bir düşünelim: Şu anda ruhumuzu teslim edecek olsak yaptıklarımızla Yüce Yaratan'ın huzuruna varmaya yüzümüz var mı, yok mu? O halde her birimiz son nefesimizi vermeden önce kendimizi bir hesaba çekmeli ve nefis muhasebesi yapmalıyız. Zira yaptıklarımızdan Allah’ın huzurda hesap vereceğiz. Nitekim Peygamber efendimiz (S.A.S.)”Kıyamet günü kişinin tüm yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmedikçe mahşer yerinden ayrılamayacağını1 bize haber vermektedir. Hz. Ömer (R.A) da: "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz" uyarısında bulunmaktadır.

Aziz müminler!

Yeni bir yılı geride bırakırken, geçen yılda; kendimiz, aile fertlerimiz , akraba ve komşularımız ve yaşadığımız toplum için ne gibi güzel işler yaptık? Yahut kendimize, topluma, insanlara ne gibi zararlarımız dokundu? İyiliklerimizi çoğaltmak, yanlışlıklarımızı düzelmek için böyle bir değerlendirme yapmamız gerekmektedir.
Bütün bunları değerlendirerek dinimizin haram ve yasak kıldığı birtakım günahları işlediysek onlara tövbe etmeli ve bu günahlardan vazgeçmeliyiz. Allah'a karşı görevlerimizde, ibadetlerimizde kusurlarımız varsa onları telafi etmeliyiz. Ömrümüzün sayılı olan günlerini Allah'ın haram ve yasaklarıyla değil, razı olduğu iş ve ibadetlerle geçirmeye çalışmalıyız.
Hutbemi Haşr suresinin 18. ayetinin mealiyle bitiriyorum: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır."

1. Tirmizi, Kıyamet 1
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İSLAM VE ADALET

İLİ : ANKARA

AY-YIL : OCAK - 2009

TARİH : 09/01/2009


Muhterem Müslümanlar!

Adalet kavramı, başlangıçtan günümüze kadar bütün dinlerin ve düşünce sistemlerinin hatta bütün insanlığın vazgeçemeyeceği ortak değerlerden biri olmuştur.

Yüce dinimiz İslamda, adalete büyük değer verilmiş ve değişik vesilelerle adaletin ayakta tutulması emredilmiştir. Adalet; Yüce Allah’ın bir sıfatı olarak yer almı0

ş1, Allah’ın adil olup zulmetmeyeceği2 ve adaletli davrananları sevdiği vurgulanmış3, müminlerin de adaletli olmaları istenmiştir.4

Kuran-ı Kerim’de;

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”5 buyurulmaktadır.

Aziz Müminler!

[FONT=&quot]Bir hadisi şerifinde Sevgili Peygamberimiz (s.a.s): “Verdiği hükümlerde ailesinin ve halkın yönetiminde adaletle davrananlar, kıyamet gününde Allah Teala’nın katında yüksek makamlarda bulunurlar…”6 buyurarak adaletle davranmanın Allah katındaki mükâfatını dile getirmiş ve sadece sözde değil, uygulamada da çok güzel örnekler sergilemiştir. Bu örneklerden birisi şöyledir; Mekke’nin fethi sırasında soylu bir kadın suç işlemiş ve cezaya mahkum olmuştu. Bu kadının af edilmesi için yakınları Peygamber (s.a.s) Efendimizin sevdiği bir kişi olan Üsame b. Zeyd’i aracı kıldılar. Üsame, Peygamberimizle konuştu ve şu cevabı aldı: “Üsame! Seni; Allah’ın koymuş olduğu herhangi bir cezanın uygulanmaması için aracılık yapar görmeyeyim.” Resulullah (s.a.s) sonra bir konuşma yaparak şunları söyledi: “Şüphesiz, sizden önceki [/FONT]
milletlerin helak olmasının başlıca sebeplerinden birisi, içlerinde asil (soylu) bir kişi suç işlediğinde onu af etmeleri, güçsüz ve fakir birisi suç işlediğinde ise ona ceza uygulamalarıdır. Allah’a yemin ederim ki, eğer suçlu Muhammed’in kızı Fatıma da olsa, O’nu da cezalandırırdım”7 buyurdu.

Kaynağını İslamiyet’ten alan adalet; insanı mağdur etmez, ağlatmaz herkese eşit uzaklıktadır, hakkaniyet merkezlidir.

Değerli Mü’minler!

Yıllardır Ortadoğu’da yaşanan kaos, mahrumiyet ve acılar, son günlerde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve yüzlerce sivil ve masum insanın öldürülmesi ile yeni bir boyut kazanmış, kirli bir güç gösterisine ve katliama dönüşmüştür. Dünya ile irtibatı kesilen, böylece en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılarak, neredeyse sefalet içerisinde yalnızlığa terk edilen Filistinli Müslüman kardeşlerimiz bir insanlık dramı yaşamaktadır. Çağdaş dünyanın gözü önünde cereyan eden, aralarında yaşlı, hasta, çocuk ve kadınların da bulunduğu yüzlerce insanın ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına, ev ve işyerlerinin yerle bir olmasına sebep olan bu çirkin saldırı, sağduyu ve vicdan sahibi herkese insanlık adına büyük bir mahcubiyet yaşatmaktadır.

Tarihte her zaman mazlum milletlerin yanında yer alan aziz milletimiz, bu duruma kayıtsız kalmayarak duyduğu rahatsızlığı değişik vesilelerle ortaya koymuş ve her türlü insani yardım konusunda seferber olmuştur. Bu çerçevede Türkiye Diyanet Vakfı da bugün namazı müteakip yurt genelinde bütün camilerden yardım toplama kampanyası düzenlemiştir. Kampanya bir hafta boyunca devam edecektir. İlgili banka hesap numaraları Başkanlığımız Web sayfasında, müftülüklerde ve cami girişlerinde duyurulmuştur. Yapacağımız bu yardımlar mazlum Filistinli kardeşlerimizin ihtiyaçlarına harcanacaktır.

Cenab-ı Hak yardımlarınızı yüce katında kabul eylesin,

En kısa zamanda bu insanlık dramının sona ermesini nasib eylesin.

Müslümanlar arasında birlik, beraberlik ve yardımlaşmayı daim eylesin.


Hazırlayan : Ankara Müftülüğü Hutbe Komisyonu
DİB’nın 06/01/2009-25 sayılı yazısı eki metin


1. Timizi,Davet

2. Ali İmran-18, Yunus 47

3. Hucurat 9

4. Hucurat 9, Nahl 90

5. Nahl 90

6. R.Salihin Terc. ,C.2,Hadis No: 663

7. Buhari,Hudud 11,Ebu Davud Hudud
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ENERJİ TASARRUFU VE İSRAF

İLİ : ANKARA
AY-YIL : OCAK- 2009
TARİH : 16/01/2009



ENERJİ TASARRUFU VE İSRAF


Muhterem Müslümanlar!


Dünyada ne varsa insan için yaratılmış ve onun hizmetine verilmiştir. Bizim insan olarak görevimiz, helal yollardan çalışarak, dünyevi ihtiyaçlarımızı karşılamaktır. Şüphesiz, bu ihtiyaçlarımızı karşılarken de, ölçülü davranmak gerekmektedir. Ölçüsüzce yapılan her türlü harcamalar israftır. İsraf da dinimizde haramdır. Nitekim Allah-u Teâla hutbemin başında okuduğum Furkan suresi 67’nci ayet-i celilesinde: “Allah’ın hâlis kulları, verdikleri zaman israf etmezler, pintilik de yapmazlar. Bu ikisinin arasında orta yolu, îtidâli muhafaza ederler.” buyurarak saçıp savurmaktan ve de cimri davranmaktan men etmektedir.

Aziz Kardeşlerim!

Yemede, içmede,giyim-kuşam v.b. işlerde gereksiz harcamalar israf olduğu gibi,günlük hayatımızın vazgeçilmezlerinden birisi olan enerjiyi bilinçsizce tüketmek de israftır. Ülkemizde enerji israfı göz ardı edilemeyecek seviyededir. Oysa bizim kültürümüzde ve inancımızda; “Bir nehrin kenarında abdest alsanız bile, suyu israf
etmeyin.”1
hadisi şerifinin mesajı yatmaktadır. Aksine yapılan her davranış,dinimizin israf etmeyiniz anlayışına aykırı hareket etmektir.



Değerli Mü’minler!



Günümüz toplumlarında lüks, gösteriş ve israf haddi–hesabı belli olmayan seviyelere ulaşmıştır. Atılan ekmeklerin ve dökülen yemeklerin milyonlarca aç ve açıkta olan insanlara yetecek miktarda olduğundan bahsedilmektedir. Muhtaç durumda olan insanlara yardımcı olmak yerine, müsrifliği tercih etmek, müslümana yakışan bir davranış değildir.

Mümin, her davranışının sorgulanacağı bilinciyle yaşar. Allah’ın yasakladığı her şeyden uzak durmaya özen gösterir.


Değerli Kardeşlerim!

Lüks ve gösteriş uğruna yapılan harcamalar, toplumların çöküşünde ve geri kalmasında önde gelen sebeplerdendir.Dinimiz İslam,nimetlerin israf edilmemesi konusunda bizleri uyarmaktadır.Yüce Rabbimiz:“Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin. Yiyin,için fakat israf etmeyin.Çünkü Allah israf edenleri sevmez”.2

Aziz Mü’minler!


Yüce Rabbimizin bizlere ihsan buyurduğu nimetlerden en güzel şekilde istifade etmeliyiz. Bu nimetlerin bizlere emanet olarak verildiğini unutmamalıyız.Hayatımızı sorumluluk bilinci içerisinde, israf ve cimrilikten uzak kalarak devam ettirmeliyiz.
Hutbemi, başta okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitiriyorum: “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.”


Hazırlayanlar:
Fahrettin AŞIK

Ankara İl Vaizi



Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

-----------------------------------------------------------

1. İbni Mâce,Taharet,48

2. Araf, 31

3. Nesai,Zekat,66
buyurmaktadır.​
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
AHDE VEFA



İLİ : ANKARA
AY-YIL : OCAK 2008
TARİH : 25/01/2008
[FONT=&quot]بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ[/FONT]
[FONT=&quot]وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُلًا[/FONT]…
(İsra, 17/34)
[FONT=&quot]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:[/FONT]
[FONT=&quot]وَلَا خَتَرَ قَوْمٌ بِالْعَهْدِ اِلَّا سَلَّطَ اللّهُ تَعالي عَلَيْهِمُ الْعَدُوَّ[/FONT]
AHDE VEFA
Muhterem Müslümanlar!

Dinimiz İslam, müslümanları ve tüm insanlığı dünya ve ahiret mutluluğuna çağıran yüce bir dindir. Bütün güzellikleri emretmiş, çirkin olanları da yasaklamıştır.
Dinimizin getirmiş olduğu prensipler, fert ve toplum huzurunu sağlamaya yöneliktir. İşte o güzel prensiplerden birisi de "Ahde Vefa"dır. Sözünde durmak anlamına gelen Ahde vefa, her insanda bulunması gereken bir haslettir. Eksik olması halinde toplumda çok ciddi anlamda güvensizlik ve çözülme meydana gelir.

Allah-u Teala: hutbemizin başında okuduğumuz ayet-i kerimede mealen; "Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (1) buyurmaktadır.
Müslüman, verdiği sözü yerine getirmeli, kalkamayacağı sorumluluğun altına girmemelidir. Aksi halde muhataplar arasında nefret, soğukluk ve saygı-sevgide azalma meydana gelir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) münafıklık alametlerinin: "Emanete riayet etmemek, konuştuğunda yalan söylemek, söz verdiğinde sözünde durmamak....”(2) olduğunu beyan etmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.) ahde vefa konusunda çok duyarlı davranmıştır. Nitekim Hudeybiye antlaşması imzalandıktan sonra, müslüman olup, kendisine sığınan, Ebu Cendel'i antlaşma gereği, Mekkelilere teslim etmiştir. Rasulullah'ın bu uygulaması, Ebu Cendel'i ve müslümanları üzmüştür. Ancak Efendimiz bir peygamberdi, sözünde durması gerekiyordu. Böyle davranması, daha sonra olumlu gelişmelere sebep olmuştur.

Muhterem Kardeşlerim!

Verilen sözü yerine getirmek, o söze bağlı kalmak, İslam'ın bir temel öngörüsüdür. Müslümanlar olarak insanlara güzel örnek olabilmek için böylesine güzel ölçülere bağlı kalmalıyız. Sevgili Peygamberimiz her fırsatta toplumu ayakta tutan temel unsurları; “Devlet malının korunması, iffetli ve namuslu olunması, ölçüde ve tartıda dürüst davranılması, adaletin herkese aynı ölçüde uygulanması, söz verdiğinde, sözün gereğinin yerine getirilmesi” (3)olarak ifade etmiştir.

Fert ve toplum hayatının huzur ve güveni için Peygamber efendimizin bildirmiş olduğu bu prensiplere uygun hareket etmeliyiz. Aksi halde ferdi ve sosyal hayatta büyük sıkıntılarla karşılaşabiliriz.
Hutbemi, Peygamber Efendimizin bir hadisiyle bitiriyorum: "Bir toplum, sözünden dönüp hileye başvurursa, Allah onlara, düşmanlarını musallat eder. “ (4)


Hazırlayan : Hayri ÇINAR
İl Vaizi




1- İsra, 17/34
2- Riyazü’s- Salihin 2/692
3- Kutubi Sitte C.16/ S.368.
4- Kutubi Sitte C.16/S.367


REDAKSİYON: İL HUTBE KOMİSYONU
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator



adszhh1.jpg



İLİ : ANKARA

AY-YIL : OCAK - 2009

TARİH : 30/01/2009


HAYAT VE ÖLÜM



Muhterem Müslümanlar!



Yaratılan her şeyin bir sonu olduğu gibi,insan ömrünün de bir sonu vardır.



Bir gün gelecek bu alemden bir eser kalmayacak ve Yüce Rabbimizin haber verdiği ahiret hayatı başlayacaktır.Böylece insan Allah’ın huzuruna çıkacak, dünyada yaptıklarından hesaba çekilecektir. Ahiret hayatına hazırlıklı olmamızı isteyen Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın. Allah'a gerektiği gibi saygı duyun;çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”1



Diğer bir ayet-i kerimede ise:”Onlar,o büyük günde(ahiret gününde) diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı?İşte o gün;insanlar alemlerin Rabbinin huzuruna çıkacaklardır.” 2 buyrulmaktadır.



Değerli Kardeşlerim!


[FONT=&quot]Gerçek hayatımız olan ahiret hayatı ile,geçici olan dünya hayatı arasında ince bir[/FONT]

sınır vardır.Ölüm, işte bu sınırı kaldıran önemli bir hadisedir.Ölümle birlikte, bu dünya hayatından,sonsuz olan ahiret hayatına geçiş yapılacaktır.



Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de :“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur.Keşke bilselerdi!”3 buyurarak bizleri uyarmaktadır.



Üzerinde yaşadığımız bu dünya, ahirete hazırlık yapacağımız bir mekandır.Ömür ise; bu hazırlığın yapılması için bize verilen en önemli sermayedir.Öyle ise, bu dünyada ömür sermayesi en iyi şekilde kullanılarak ahirete hazırlık yapılmalıdır.Allah’ın emir ve yasaklarına tam bir teslimiyetle uyularak, ahirette mutlu sona ulaşmanın yolları aranmalıdır.Bu dünyanın aldatıcı ve geçici olduğunu bilinmelidir.



Bu konuda Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:“Servet ve evlatlar dünya hayatının süsüdür.Kalıcı olan iyi davranışlar ise, Rabbi’nin katında hem sevapça daha hayırlı,hem de ümit bağlamaya daha layıktır.”4



Aziz Kardeşlerim!



Yaşadığımız sürece ölümü ve ahireti unutmamalıyız.Yüce Rabbimizin emirleri ve Peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda yaşayarak, ahiret hayatına hazırlanmalıyız.Dünya hayatımızda nefis muhasebesi yaparak,kendimizi kontrol etmeliyiz.Bizlere verilen her türlü nimetin hesabının sorulacağına inanarak hayatımızı sürdürmeliyiz.



Hutbemi yukarıda okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitiriyorum: “Akıllı insan; kendini hesaba çeken ve öldükten sonraki hayat için hazırlık yapan kimsedir...” 5





Hazırlayan: Osman ÖZYALÇIN

Gimat Camii İmam-Hatibi

Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

-----------------------------------------------------------------------------------









1.Haşr Suresi /18

2.Mutaffifin Suresi/4,5,6

3.Ankebut Suresi/ 64

4.Kehf Suresi/46

5.Tirmizi /2461
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
keşke bu cuma hutbeleri mail olarak tüm üyelerimize gönderilse
çok faydalı konular ve bütün üyelerimizin bu konuları fark ettiğini sanmıyorum
mail olarak gönderilirse faydalanırlar ve
onlarda kendi tanıdıklarının faydalanması için yolladıkları takdirde halka büyür
inşeALLAH

emeğinize sağlık kardeşim
herşey için teşekkürler ALLAHU teala razı olsun
:gula:​
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
ALLAHU teala razı olsun emeğinize sağlık kardeşim
Akıllı insan; kendini hesaba çeken ve öldükten sonraki hayat için hazırlık yapan kimsedir...” 5
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
GIYBET VE İFTİRA

İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2009

TARİH : 06/02/2009

Muhterem Müslümanlar!

İnsanların iyiliğine de kötülüğüne de sebep olan dil; insanı kimi zaman felakete sürükler, kimi zaman da kurtuluşa erdirir. Dilin felakete sürüklediği en önemli olaylardan birisi de gıybettir. Gıybet; sözün güzelliğini ve tesirini yok eden, kişinin hasetlik duygularını kabartan ve insanlar arasındaki sevgi bağlarını kopartan bir davranıştır.

Hz. Peygambere, “Gıybet nedir?" diye sorulduğunda: “Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyi ile hatırlayıp konuşmandır.” diye cevap vermiş, "Ya söylediğim durum onda mevcut ise" denildiğinde: “Söylediğin şey onda var ise gıybet etmiş sayılırsın, yoksa ona iftira etmiş olursun.” [FONT=&quot][1][/FONT] buyurmuştur.

Yüce Allah Kur’anı Kerim’de, ”Ey iman edenler! Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?İşte bundan tiksindiniz! O halde (gıybet konusunda) Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.”[FONT=&quot][2][/FONT] buyurmuştur.

Aziz Mü’minler!

Gıybet gibi insanlar arasında fitne ve fesada yol açan kötü huylardan birisi de iftiradır. Bir kimsenin işlemediği bir suçu yapmış gibi anlatmak, onda bulunmayan bir kötülüğü varmış gibi göstermek, iftiradır. Özellikle ahlaklı erkek ve kadınlar hakkında namuslarıyla ilgili konularda iftirada bulunmak büyük günahtır. Peygamberimiz (a.s.) "Helâk edici yedi büyük günahtan sakının" [FONT=&quot][1][/FONT] buyurarak iffetli kadınlara iftirada bulunmayı, büyük günahlar arasında saymıştır.

İftira, tarihin hemen her döneminde meydana gelen toplumsal bir hastalık; toplum hayatını dinamitleyen, dostlukları bitiren, yuvaları yıkan, insanların işlerini, itibarlarını, hatta bazen hayatlarını kaybetmelerine sebep olabilen çok kötü bir davranıştır. Allah katında da büyük bir günahtır. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Mümin erkekleri ve mümin kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [FONT=&quot][2][/FONT]

Değerli Kardeşlerim!

Özellikle bir insanın namusuna atılan iftira, sadece iftiraya uğrayana değil, onun yakın ve uzak çevresine de zarar verir ve şahsiyetlerini rencide eder.

Bu sebeple Resûlûllah (s.a.s.), ashabını irşad ederken onlara, “Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.”5 buyurarak, dilimize sahip çıkmamızı ve duyulan her sözün anlatılmaması gereğini işaret etmiştir.

Günümüz dünyasında insanlar; rekabet, çekememezlik, kıskançlık gibi sebeplerle birbirleri aleyhine çeşitli iftira, itham ve karalamalar yapmakta ve böylece evrensel ahlak kurallarını da ihlâl edebilmektedirler.

Netice itibariyle gıybet ve iftira, hem ferdi, hem de toplumu rahatsız eden, insanlar arasındaki sevgi bağlarını koparan, nefret ve düşmanlığa sebebiyet veren büyük günahlardandır.

Hutbemi yukarıda okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitiriyorum: “Her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa; ya hayır söylesin, ya sussun.” 6


……………………………………………….


Hazırlayan: Mehmet DİNÇOĞLU

Gölbaşı Vaizi

Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu



[FONT=&quot][1][/FONT] Buhârî, Vasâyâ, 23, III, 195; Müslim, Îmân, 144, I,91.
[FONT=&quot][2][/FONT] Ahzâb ,58
5 Ebu Davud,Edeb,80
6 Buhari ,Edeb,85 ; Müslim,İman,74
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
[FONT=&quot]DOĞRULUK VE YALANCILIK[/FONT]
İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2009


TARİH : 13/02/2009

DOĞRULUK VE YALANCILIK

Muhterem Müslümanlar!


Konuşma kabiliyeti ; Allah’ın insanlara lütfettiği en büyük nimetlerden biridir. İnsan;gönül dünyasında ürettiği düşüncelerini, başkalarına aktarırken, sözün hem doğru ve hem de güzel olmasına dikkat etmelidir.

Güzel ve doğru sözlü olmak için de doğru sözlülerle beraber olmak gerekir. Yüce Allah; "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun" (1) ; bir başka ayeti kerimede ise: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”(2) buyurarak,peygamberimizin şahsında bütün mü’minleri uyarmıştır.

“Dosdoğru olmak" sözde, özde ve işte dürüst olmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) müslüman’ı, "Elinden ve dilinden emin olunan kimsedir." (3) diye tanımlamıştır.

Doğruluğun zıddı olan yalancılık ise; toplumun huzurunu kaçıran, insanları birbirine düşüren ve ahlâkın kirlenmesine sebep olan kötü bir haslettir.Bu sebepledir ki Peygamberimiz(s.a.s.):
"Müminde her özellik bulunabilir, yalnız yalan ve ihanet bulunamaz" (4) buyurmuştur.

Bir başka hadisi şeriflerinde de: "Bir kimse namaz da kılsa, oruç ta tutsa ve kendisini mü'min de sansa, eğer yalan söylüyorsa, verdiği sözü yerine getirmiyorsa, emaneti suiistimal ediyorsa onda münafıklık alâmeti vardır." (5) buyurmaktadır.

Muhterem Cemaat!

Sözün insanlar üzerindeki etkisi,Yunus’un dilinde şöyle ifadesini bulmuştur:

“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,

Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz.”


Değerli Kardeşlerim!

Bizler de Rabbimizden iyi bir öze, doğru bir söze sahip olmayı niyaz etmeliyiz.

Doğruyu konuşan, yalana yaklaşmayan bir toplum meydana getirmek için hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Aleyhimize de olsa, doğruyu söylemeli, yalandan kaçınmalıyız.

Hutbemi, yukarıda okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitiriyorum:“Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Yalancılık ise insanı kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür.” (6)


Hazırlayan:
Şahin ATCI

İlker Selimiye Camii İmam-Hatibi
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

1-Tevbe, 119

2- Hud, 112

3- Buhâri, Müslim

4- İhya, 3/305

5- Buhâri, Müslim, İhya, 3/377

6-Riyâzüssâlihin
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İÇKİ VE KUMAR
İLİ : ANKARA
AY-YIL : ŞUBAT - 2009
TARİH : 20/02/2009


İÇKİ VE KUMAR

Muhterem Müslümanlar!

Dinimiz İslam, dünya ve ahiret mutluluğunu engelleyen, kişisel, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara yol açan,başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak üzere her türlü zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır.



Kimi zaman taklit, özenti, kötü arkadaş ve mutsuzluk sebebiyle, kimi zaman da “bir defa denemekle bir şey olmaz” sözüyle insan kötü alışkanlıklar kazanabilmektedir. İçki ve uyuşturucu gibi maddelerin en önemli özelliklerinden birisi, az miktarda alınsalar bile zamanla alışkanlık yapmalarıdır.


Ne yazık ki, günümüzde alkol ve uyuşturucu felaketi her gün biraz daha yaygınlaşmaktadır. Kumar hastalığının ilk basamağı niteliğinde olan ve çeşitli oyun âletleri ile şans oyunlarının oynandığı salonların sayısı çığ gibi büyümektedir. Bu salonlarda gençler, her gün başta kumar ve uyuşturucu kullanımı olmak üzere çeşitli kötü alışkanlıklara kapılabilmektedir.


Yapılan araştırmalara göre; cinayetlerin %85’i, şiddet olaylarının %50’si, trafik kazalarının %60’ı, eşlere uygulanan şiddetin %70’i, akıl hastalıklarının %40’ının sebebi alkollü içkilerdir.

Yüce Rabbimiz hutbemin başında okuduğum ayette meâlen şöyle buyurmaktadır. “Ey iman edenler! (aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” [FONT=&quot][1][/FONT]

Sevgili peygamberimiz de bir hadisi şerifinde; ”Her sarhoş edici içkidir ve her sarhoş edici içki ise haramdır. Kim dünyada içki içer ve tövbe etmeden ölürse, âhiret içeceklerinden içemez”[FONT=&quot][2][/FONT] buyurmaktadır


Kıymetli Mü’minler!

Kumar oynamak da , Allah’ın verdiği çeşitli nimetleri zararlı bir şekilde kullanmamıza neden olmaktadır. Bünyedeki enerjiyi iyi ve yararlı şeylerde değil, kötü ve zararlı yönde harcamaktır. Düzenli bir hayatı, düzensiz bir hayata çevirmek, toplumun temel taşı olan aile ocağını yıkmak ve dağıtmaktır. Aile fertlerinin nefretini kazanmak ve onlara kötü örnek olmaktır. Sosyal hayatı temelinden sarsmak, çalışma hayatını ve helal kazancı baltalamak, tembelliği ve miskinliği hayata hâkim kılmaktır. Rahmetten, bereketten, huzurdan, mutluluktan uzak kalıp; şeytanî arzularla yaşamaktır.

Kumar, insana yaratıcısını unutturan, namaz kılmaktan alıkoyan, tembelliğe sürükleyen, çalışma gücünü yokedip insanlar arasına kin ve düşmanlık saçan haksız bir kazanç yoludur. Bu nedenlerden dolayı, fert ve toplum hayatında unutulmaz yaralar açan kumarın her türlüsü islâm dininde haram kılınmıştır

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerimde bunu şöyle açıklar: “Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmak ve namazdan alıkoymak ister.”



Unutulmamalıdır ki bütün şans oyunları başlangıçta eğlenmek ve vakit geçirmek için oynanır. İnsan kazandıkça; kazanma zevki ve hırsı için, kaybettikçe ise; kayıplarını tekrar kazanmak için oynar. Her şeyini kumarda kaybeden, nesi varsa satan ve kumara yatıran, bütün ömrü sefalet içinde geçen, eşini ve çocuklarını mahveden kumarbazların, başlangıçta kumara bir eğlence gözü ile baktıkları unutulmamalıdır.


Aziz Cemaat!

O halde, hem Allah’ın gazabını, hem de toplumun nefretini celbeden, Allah’ın haram kıldığı bu gibi kötü alışkanlıklardan uzak duralım ve çevremizi de uzak tutmaya çalışalım.

[1] Maide, 90.
[2] Müslim,Eşribe,73
[3] Maide, 91.


Hazırlayan: Ersan ÖZTEN
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
KUL HAKKI

İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2009

TARİH : 27/02/2009


KUL HAKKI

Muhterem Müslümanlar!


Allah Teâlâ insanı en güzel şekilde yaratmıştır,1 ona birçok nimetler vermiş, bunun karşılığında ise bazı sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumluluklardan biri de hiç şüphesiz ki, kul hakkına riâyet etmektir.

İnsan gayesiz olarak yaratılmadığı gibi,başı boş da bırakılmamıştır.2 Allah’a ve âhiret gününe inanan bir mü’min, insanların haklarına saygılı olmalıdır. İslam dini; insan haklarının ayaklar altına alındığı, haysiyetinin hiçe sayıldığı bir zamanda, insanın layık olduğu şerefi kendisine iâde etmiştir. İnsan haklarını ön plana alan yüce dinimiz, insanlara renk, soy, makam-mevki ve zenginliklerine göre muâmele etmeyi genel prensiplerle yasaklamıştır.


Değerli Müminler!

Her müslümanın titizlikle sakınması gereken günahlardan birisi de kul hakkıdır. Bu dünyadan ahirete kul hakkıyla gitmemek her müslümanın ideali olmalıdır. Çünkü kul hakkı, yaptığımız ibadetlerin sevaplarından yeteri kadar yararlanmamaya sebeptir.



Şüphesiz her insan faydalı şeyleri elde etmek, zararlı şeylerden kaçınmak ister. Fakat bunu yaparken başkasına zarar vermekten de sakınmak zorundadır. Çünkü insan, yaşadığı toplumda başkalarına zarar vermemekle yükümlüdür. Başkasına zulmetmenin, onun hakkını gasbetmenin, yaşama neşesini kaçırmanın, malına mülküne el uzatmanın, onur kırmanın, namus-şeref ve haysiyet gibi mânevi değerlere dil uzatmanın sorumluluğu son derece ağırdır.



Yüce Allah da hutbemin başında okuduğum âyeti kerîmede, “Ey inananlar!Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil,karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin.Haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Şüphesiz ki Allah size merhamet eder.” 3 buyurarak kul hakkının önemine dikkat çekmiştir.


Kıymetli Cemaat!

Öyle ise, kıyamet gününde kaybedenlerden ve hüsrâna uğrayanlardan olmamak için kul hakkına riâyet etmeliyiz. Eğer üzerimizde kul hakkı mevcut ise, onları âhirete bırakmamalıyız.



[FONT=&quot] Hutbemi, yukarıda okuduğum hadis-i şerifin meâliyle bitiriyorum: "Kimin yanında kardeşine ait haksız alınmış bir hak varsa; haksızlıktan dolayı hak sahibiyle helalleşsin. "4[/FONT]


1.Tin Suresi/4

2.Kıyame/36

3. Nisa/29

4. Buhârî/Rikak,48

Hazırlayan: Recep EREN

Nallıhan - Sarıyar Kasabası

Merkez Camii İmam-Hatibi

Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
MEVLİD KANDİLİ

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART - 2009
TARİH : 06/03/2009

MEVLİD KANDİLİ

Muhterem Müslümanlar

Peygamberimiz Hz. Muhammed’e(s.a.s.) inanmak ve onu sevmek, imanın temel şartlarından birisidir. Çünkü Yüce Allah onu bizzat kendisi seçmiştir. O, Kur’an ifadesi ile “en üstün ahlak sahibi, etrafına ışık saçan yüce bir kandil, kendisine uyanları en doğruya götüren rehber, insanlık âlemi için gönderilen rahmettir”. Bu bakımdan bütün insanlık, fakat özellikle müslümanlar için en mükemmel bir örnektir.



Muhakkak ki o, Allah’a bağlanmanın, O’nun emirlerini yaşamanın, insanların ızdırabına ortak olmanın, onlara sırf Allah rızası için sevgi ve saygı duymanın, intikam almaya gücü yeterken affetmenin en güzel örneklerini vermiştir.



Aziz Mü’minler!

Bir Müslüman için sevgilerin en yücesi hiç şüphesiz ki Allah sevgisidir. Müslüman, Allah’a ve O’nun dostlarına engin muhabbet besleyen kişidir. ”Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl;

Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?” dizeleri, Hz. Peygamberin sevgisini doruğa taşıyan güzel bir ifadedir.


[FONT=&quot] O, zulme ve kötülüğe karşı durmanın, doğruluk ve adâlet ölçülerinden ayrılmamanın en canlı örneğidir. Sabrın, merhametin, alçak gönüllülüğün; aile reisliğinde anlayışın, idârecilikte sorumluluk duygusunun, askerlikte ileri görüşlülüğün; çocuklar, yetimler ve güçsüzlerle ilgilenmenin en eşsiz örnekleri de onun hayatındadır.O halde, gerçek mümin; kendisine örnek edineceği bu yüce insanı Yüce Allah’tan sonra kendi canından, malından, her şeyden ve [/FONT]
herkesten daha çok sevmelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: ”Hiçbiriniz, ben kendisine anne babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça îman etmiş olmazsınız.”1



Değerli Kardeşlerim!

Allah’a ve peygamberine olan sevgimiz, onların emrettiklerine uymak, yasakladıklarından kaçınmakla mümkündür. Nitekim Kuran-ı Kerim, Allah’a olan sevginin o Nebiyy-i Ekrem(s.a.s.)’den geçtiğini, hutbemin başında okuduğum şu âyet-i kerimede belirtmektedir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”2



Şurası muhakkaktır ki Türk Milleti, şanlı tarihi boyunca sevgili peygamberimize en derin sevgi beslemiş bir millettir. Onun doğduğu günü kutlu gün ilan ederek, aziz hâtırâsını yâdetmek üzere çok sayıda eserler meydana getirmiş, mevlit edebiyatı oluşturmuş ve bu maksatla merâsimler tertip etmiştir.



Hatta askerine, onun gözüyle bakılmasından dolayı “Mehmetçik”, askerlik ocağına da “peygamber ocağı” ismini vermiştir. Allah’ın evi Kâbe’nin bulunduğu Mekke-i Mükerreme ile, Hz.Peygamberin evinin bulunduğu Medine-i Münevvere’ye tam dört yüz sene gönül titreten hizmetlerde bulunmuştur. Onun doğum yıldönümünü Mevlit Kandili olarak değerlendirmiş ve o geceleri ihya etmeye çalışmıştır.



Topkapı sarayında mukaddes emanetler dairesinde Yavuz Sultan Selim’le birlikte Kur’an’lar okunmasını gelenek haline getirmiştir. Üzerinde hürriyet içerisinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle Hacı Bayram Câmii’nden Ulus’taki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kadar onun bayrağı taşınarak kurulmuştur. Dualarla ve hatmi şeriflerle 8 Mart Pazar günü kutlayacağımız Mevlit Kandilini, Sevgili Peygamberimize Salât-ü Selâm’lar getirerek ve Yüce Allah’tan bağışlanma dileyerek ihya etmeye çalışmalıyız.



Bu münasebetle Mevlit Kandilinizi tebrik ederken hutbemi, başta okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitirmek istiyorum: “Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.”3



Hazırlayan: Gaffar TETİK

Ankara İl Müftü Yardımcısı

Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

-----------------------------------------------------------


1.Buhâri,İman,8

2.Âl-i İmran 3/31

3.Tirmizi,Sünen,İlim,39/16 (V;46)
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ÇANAKKALE ZAFERİ

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART - 2009
TARİH : 13/03/2009

ÇANAKKALE ZAFERİ

Muhterem Müslümanlar!
Milletimizin tarihi, dünya üzerinde başka milletlerde eşine az rastlanır zaferlerle doludur. Bunlardan biri de Çanakkale Zaferi’dir. Bu destansı mücadelede Türk milleti topyekûn devleşmiş; dini, vatanı ve bayrağı uğruna neler yapabileceğini bütün dünyaya göstermiştir.

Bu toprakların kadınıyla erkeğiyle yediden yetmişe “iki yüz elli üç bin” evladı, omuz omuza yaşadıkları vatanları için Çanakkale’de kanlarını akıtmışlar; kucak kucağa şehit olmuşlardır. Şehitliklerde yan yana yatan Mehmetçikler; Çanakkale’de bizi dışardan yıkamayanların, içimizde çıkardıkları kardeş kavgasına en güzel cevabı vermişlerdir. Bu Mehmetçikler, metrekareye binlerce merminin düştüğü Çanakkale mahşerinde iman dolu göğüslerini düşmana siper etmişlerdir. O düşman ki, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif’in: “Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ!” dediği değişik milletlerden, haçlı zihniyetiyle bir dünya ordusu kurarak karşımıza çıkmışlar, ancak büyük bir hezîmete uğramışlardır.

Değerli Mü’minler!

Bugün millet olarak özellikle gençlerimize Çanakkale Zaferini anlatıp, öğretmeliyiz.


Gönülleri Allah inancı ve Peygamber sevgisiyle dopdolu; ruh dünyaları Kur’an ve hadislerle şekillenmiş o yiğitler, Yüce Allah’ın: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz onu anlayamazsınız.”2 ayetini yüreklerine kazımışlardı. Eğer öyle olmasaydı, vatan için bir gül bahçesine girer gibi ölüme koşabilirler miydi?

Gözlerinin kör olduğunu gören komutanına Çanakkale Gazisi Mehmet’in bir cevabı vardı: “Üzgün değilim kumandanım! Gözlerim görürken vazifemi yaptım. Gözlerim göreceğini gördü.” İşte bu kahramanlar, Sevgili Peygamberimizin şu müjdesine mahzar olmuşlardır: “İki göz vardır ki, onlara cehennem ateşi dokunmayacaktır: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri Allah rızası için gece nöbet bekleyen göz.” 3

Aziz Kardeşlerim!
Bedr’in aslanlarıyla cennette komşu olan bütün şehitlerimizi rahmetle, başta M.Kemal Atatürk olmak üzere gazilerimizi minnetle anarak hutbemi, Mehmet Akif’in şu dörtlüğüyle bitiriyorum :

“ Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek, öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhîdi,
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”



Hazırlayan: Rahime ALTAŞ
İl Vaizi
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
NEVRUZ

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART - 2009
TARİH : 20/03/2009

NEVRUZ

Muhterem Müslümanlar!
Yeni gün, gün ışığı anlamlarına gelen Nevruz, Türk tarihinde mart ayı ile birlikte baharın gelişini, tabiatın canlanıp, uyanışını simgeleyen bayram olarak yerini almıştır.

Örf ve âdetlerimiz çoğu zaman dinimizle de yoğrularak birlik, beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma gibi güzellikleri bize yaşatmış ve yaşatmaktadır.

Nitekim Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.”1 buyurmaktadır.

Aziz Müminler!
Yaşadığı medeniyet ile dünya milletlerine örnek olan Türk Milleti, dünya üzerinde insanlık için verilmesi gereken en güzel yaşayış ve davranış modelini İslam ile bütünleşerek sergilemiş bir millettir.


Bu millet asırlarca birlik ve beraberliğin tesisi ve toplum içinde kardeşlik ruhunun sürekli olarak canlı tutulmasıyla bugüne kadar gelmiştir. Bundan sonra da devlet-millet kaynaşması, bayrak, sancak ve vatan sevgisinin toplu bir şekilde yüreklerde hissedilmesiyle kıyamete kadar da pâyidâr olacaktır.

Milli Şairimiz Mehmet Akif ’in de dediği gibi;
"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez"2

Değerli Kardeşlerim!
Gayet iyi bilinmelidir ki, vatanımızda esenlik içerisinde yaşayabilmemiz; şanlı bayrağımızın ebediyen dalgalanmasıyla, minarelerden ezan seslerinin dinmemesiyle, birbirimizi sevmemizle, birlik ve beraberlik içinde iç ve dış düşmanlarımıza karşı yek-vücut olmamızla mümkün olacaktır.

Bir milletin teşekkülünde dil, din ve tarih kadar örf, âdet ve geleneklerimizin de önemi büyüktür. Her yıl 21 Mart tarihinde tüm Türk Dünyasında ve bazı doğu ülkelerinde yapılan Nevruz kutlamaları; Orta Asya’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Balkan ülkelerine kadar uzanan bir gelenektir.

Ancak bu günü kendi kötü emelleri için istismar etmek isteyen iç ve dış düşmanlara fırsat vermemenin, dînî ve millî bir sorumluluk olduğunu da asla hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bugünü ancak kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin pekişmesine vesile olan bir bayram olarak görmeliyiz. Tarihî derinlikleri olan bu tür bayramları kültürümüzden koparmamalı, fitne ve bozgunculuk vesilesi yapmamalıyız.

Hutbemi, başta okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitiriyorum:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi gerçek anlamda sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. “3

Hazırlayan: Esma ŞİMŞEK
Ankara Müftülüğü
Din Hizmetleri Uzmanı
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

1-Al-i imran , 103
2-Safahat:M Akif Ersoy
3-Müslim iman 93-93 ;Tırmizi kıyamet 56
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
BÜYÜKLERE SAYGI DİNİN BİR EMRİDİR

İLİ : ANKARA

AY-YIL : MART 2009

TARİH : 27/03/2009

huiwih.jpg




BÜYÜKLERE SAYGI DİNİN BİR EMRİDİR



Aziz Mü’minler!

Dinimiz İslam, dünya hayatının yaşanılır bir biçimde sürdürülebilmesi için bazı kurallar koymuştur. Bu ölçülere uyulması halinde, mümin hem çevresine saygı duyar hale gelir, hem de kendisi saygıya layık bir konuma yükselir.

Allah’ın koyduğu kanun gereği insan; doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Yaşlanmak ve ölmek kaçınılmazdır. Ömrümüz olduğu süre içinde yaşlanmak her insanın başına gelecek bir hakikattir.

Bazı kimseler yaşlılığı kötü görüp, kabullenemeyerek onu gizlemenin yollarını aramaktadır. Oysa yaşlılık, insanın en olgun çağıdır.Temkinli kararların alındığı, adımların daha çok düşünülerek atıldığı, eş ve dostlar tarafından el üstünde tutulduğu bir dönemdir.

Hutbemin başında okuduğum Yasin Suresinin 68’inci ayetinde Cenab-ı Hak; “Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?” buyurduğu gibi yaşlılık dönemine gelen insan, üst düzeyde bir hayat tecrübesine ulaşmış olmakta ise de, fiziksel olarak zayıflamaktadır.

Yaşlılık, bu dünya hayatının fani, insanoğlunun aciz, ölümün muhakkak, Yüce Allah’ın baki, kudretinin sonsuz olduğunun açık bir delilidir.




Kıymetli Kardeşlerim!

Anne ve babalarımız başta olmak üzere; yaşı bizden ileride olan, tanıdık olsun-olmasın bütün büyüklerimize karşı saygı ve hürmet göstermek dini, milli ve insani bir görevdir.

Ana-babaya hürmet etmek, tanıdığı-tanımadığı bütün yaşlıların hatırını sorup gönüllerini almak, onların tecrübelerinden faydalanmak erdemli bir davranıştır. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları, dünün gençleriydi.



Muhterem Müslümanlar!

Dünya hayatı geçicidir, bugünün gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün gücü kuvveti yerinde olan, tuttuğunu koparan insanlardan bir kısmı belki yaşlanmadan dünya hayatına veda edecek, bir kısmı da yaşlanıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu, hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bundan dolayı yaşlılara her zaman saygılı olmalıyız. Dinimize göre genç bir insan yaşlılara gençliğinde hizmet ederse Yüce Allah da yaşlılığında ona hürmet edecek kimseler nasip eder.

Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse; Allah da ona yardım eder. Bir kimse Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukabil kıyamet sıkıntılarından birini giderir.” 1



Aziz Cemaat!

Büyüklere saygı bir eğitim ve kültür işidir. Bizlere düşen görev Yüce Allah’ın emrettiği, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in tavsiye buyurduğu şekilde hareket ederek, daima yaşlılara karşı sevgi ve saygıda kusur etmemektir.



Hutbemi, Peygamber Efendimizin başta okuduğum hadis-i şerifiyle tamamlamak istiyorum: “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin.” 2



Hazırlayan : Ersan ÖZTEN

Polatlı Vaizi




1- R.Salihin,C.1, Hadis N0: 242

2- Ebu Davut, Edep, bab, 66, Hd: 4941
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
AÇLIK VE İSRAF

İLİ : ANKARA
AY-YIL : TEMMUZ - 2009
TARİH : 24/07/2009


AÇLIK VE İSRAF
Muhterem Müslümanlar !
Yüce Allah, kainatı insanoğlu için en güzel şekilde yaratmış, insanın ihtiyaç duyacağı her şeyi dünya üzerinde yerli yerine koyarak onun hizmetine sunmuştur.

İnsanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, dinimiz tarafından hoş karşılanmamış, yeme, içme ve harcama konusunda belirli kurallara riayet etmesi istenmiştir. Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de: “Ey Ademoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”1 buyurmaktadır. Her hususta orta yollu hareketi teşvik eden dinimiz, cimriliği ve israfı yasaklamıştır.


Aziz Mü’minler!
İslamiyet, israfın önüne geçmek için, onun sahasını çok geniş tutmuş ve nehir kenarında abdest alanın bile suyu israf etmesine müsaade etmemiştir. Zaman denilen ömür sermayesinin boşa akmaması için; faydasız ve manasız sözleri israf saymış, sahiplerinin sorumlu olacaklarını bildirmiş, her nimeti yerli yerince kullanmalarını ve Yüce Allah’a şükretmelerini istemiştir.
Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de: “Çünkü saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.”2 buyurmaktadır.

Başka bir ayet-i kerimede ise: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise, size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”3 buyrulmaktadır.

Değerli Mü’minler!
Birçok ülkede insanların açlık sınırında yaşaması, dünya genelinde günde yaklaşık 18 bin çocuğun açlıktan ölmesi ve tüm bu insanlık dışı olaylar yaşanırken, her gün milyonlarca ekmeğin çöpe atılması, tüm dünya ülkelerinin gözden geçirmeleri gereken bir husustur.

Ne var ki, insanların büyük bir bölümü elindeki imkanlarını sınır tanımaz bir şekilde harcamakta, ömürlerini israf içinde tüketmektedirler. Bu kişiler, büyük bir gaflet içinde olduklarını fark etmedikleri gibi, kendilerinin hiçbir zaman yoksul düşmeyeceklerinden de adeta emindirler.

Unutmayalım ki, bu nimetleri veren Rabbimiz, bir gün geri alabilir. Kuran- Kerim’de: “Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.”4 buyrularak, insanlar bu konuda uyarılmaktadır.

Aziz Cemaat!
Gıda israfını önlemek, yetersiz ve dengesiz beslenmenin önüne geçmek, ihtiyacı olanlara yardım etmek insanî ve İslamî bir görevdir.

Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadis-i şerifinin meâliyle bitiriyorum: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: Ölüm gelmeden önce hayatın; hastalıktan önce sağlığın; meşguliyet gelmeden boş vaktin; ihtiyarlıktan önce gençliğin; fakirlik gelmeden zenginliğin.”5



Hazırlayan: Ahmet UYSAL
Ankara İl Müftü Yardımcısı
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu


1. Araf, 7/31.
2. İsra, 17/27
3. Bakara, 2/268
4. Mülk,67/21
5.Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
BERAT KANDİLİ

İLİ : ANKARA
AY-YIL : TEMMUZ - 2009
TARİH : 31/07/2009


BERAT KANDİLİ

Muhterem Müslümanlar!
Rahmeti gazabını geçen Yüce Rabbimizin hayır ve bereketinin, af ve mağfiretinin yağmur gibi üzerimize yağdığı mübarek gecelerden biri de berat gecesidir. Berat; suçtan, cezadan, hastalıktan kurtulmak, affedilmek manalarına gelir. Berat gecesi, Şaban ayının on dördünü on beşine bağlayan gecedir. Kuran-ı Kerim, levh-i mahfuzdan dünya semasına bu gecede indirilmiştir.

Kuran’la şereflenen bu gecenin kıymetini Peygamber Efendimiz’den dinleyelim: “Şaban’ın ortasında bulunan gecede ibadet ediniz, gündüzünde ise oruç tutunuz. Allah-u Teala, o gece güneşin batmasıyla birlikte dünya semasına tecelli eder ve fecir doğuncaya (yani sabah oluncaya kadar): “Yok mu benden af isteyen onu affedeyim; yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim; yok mu benden başka bir şeyler isteyen ona dilediğini vereyim” der. Bu durum sabaha kadar devam eder”.1

Değerli Müminler!
Hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede Cenab- ı Hak şöyle buyuruyor: “Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.”2

Berat gecesi, bağışlanma ve af gecesidir. Bu gecede yapılan ibadetlerin sevabı çoktur.

İnsanların bir sene içerisindeki rızıkları, zengin veya fakir olacakları ve ecelleri gibi mühim hususlar, bu gece içerisinde meleklere bildirilir. Peygamber Efendimiz, bu geceyi ibadetle geçirmiş ve çokça dua ve istiğfarda bulunmuştur.

Hz. Aişe validemiz, Efendimiz(s.a.s.)’in, bu gece şu duayı bolca yaptığını rivayet etmektedir: “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyorum, senden yine sana ilticâ ediyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana layık bir surette hamd etmekten acizim” .3

Aziz Müminler!
Geçtiğimiz Berat gecesine erişip de, belki ölümü akıllarından bile geçirmeyen birçok insan bugün dünyadan göçüp gitmiştir. Ölüm, herkes için mukadderdir. Hiçbirimizin, bir sene daha yaşayacağına garantisi yoktur. O halde, önümüzdeki çarşambayı perşembeye bağlayan Beraat gecesinin, bizler için birer fırsat olduğunu bilelim. Yüce Rabbimizin her zaman açık olan tövbe kapısına yönelip, bu geceyi gafletle geçirmeyelim. Yakınlarımızı, komşularımızı, yoksulları görüp gözetmeyi unutmayalım. Hutbemi Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadisi şerif mealiyle bitirmek istiyorum:

"Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar reddolunmaz. Bunlar; Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaip gecesi; Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat gecesi; Cuma gecesi; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir.”4






Hazırlayan: Ahmet UYSAL
Ankara İl Müftü Yardımcısı
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

-----------------------------------------------------------------------------------
1. İbni Mace, C.4, s.194, hadis no.1388
2. Duhan 1,2,3,4
3. İbni Mace, C.1,s.444
4. Beyhaki, Sünen, Şuabül-İman, 3/342

 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE GİDERMEK

İLİ : ANKARA
AY-YIL : AĞUSTOS - 2009
TARİH : 07/08/2009


KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE GİDERMEK

Muhterem Müslümanlar

Allah Teala ilk peygamber Hz Adem’den son peygamber Hz Muhammed (s.a.s.) efendimize kadar gönderdiği bütün peygamberlere ahlakın en güzelini emretmiştir. Kur’an-ı Kerimde ahlakı övülen efendimiz, örnek hayatıyla en mükemmel ahlakın zirvesine ulaşmıştır.

Peygamberimizi örnek alan bir mü’min sosyal ilişkilerinde hoşgörülü ve bağışlayıcıdır.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde, iman edip Allah’a verdikleri sözleri tuttukları için, aileleri ile beraber Adn cennetine girecek ve cennet kapısında melekler tarafından selam ile karşılanacak olan mü’minlerin özelliklerini şöyle bildiriyor:

“Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.”1

Bizler kötü bir söz ve davranışla karşılaştığımızda, Rabbimizin; “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”2 emrini hatırlayıp, sabretmeli ve affetmeliyiz.

Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de: “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”3

Sevgili Peygamberimiz(s.a.s.) de hep affedici olmuş, asla kin tutmamış, kendisine kötülük yapanlara iyilikle karşılık vermiş, kendisine saldıran, hayatına kasdedenlere bile beddua etmemiştir.
Nitekim Uhud’da ordusu dağılmış, ağzı yüzü kanlar içinde kendisini şehit etmek için saldıran Mekke müşriklerine de: “Allah’ım kavmime hidayet eyle, onlar bilmiyorlar.” diye dua etmiştir. Mekke’nin fethinden sonra: “Kardeşim Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi size kınama yoktur hepiniz serbestsiniz.” diyerek bütün müşriklerin canını bağışlamıştır.

Muhterem Mü’minler!

Rahmet Peygamberinin ümmeti olan bizler O’nu örnek almalı, kötülüklere karşı sabırlı, öfkesine hakim, affeden mü’minler olmalıyız. Öfkeyle kalkıp zararla oturmaktansa, sabırla zafere ulaşmalıyız.

Yüce Rabbimizin şu emrini asla unutmamalıyız: “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse onun mükafatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.” 4

Hutbemi bir hadisi şerif mealiyle bitirmek istiyorum: “Bir kimse merhametten mahrum ise, hayrın tamamından da mahrum olur.”5




………………………………………………………….






Hazırlayan: Mustafa KÖSEOĞLU
İl Vaizi
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu


1. Ra’d Suresi 13/22
2. A’raf Suresi 7/199
3. Fusilet Suresi 41/34
4. Şûra suresi 42/40
5. Müslim, Birr, 23. III, 2003
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İLİ : ANKARA
AY-YIL : EYLÜL- 2009
TARİH : 18/09/2009

ŞEHİTLİK VE GAZİLİĞİN ÖNEMİ

Muhterem Müslümanlar!
Tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamış Aziz Milletimiz, işgal ve esarete alışık olmayan asil ve büyük bir millettir. Bu nedenle tarihinde bu uğurda pek çok savaş yapmış, bir çok insan şehit ve gazilik mertebesine ulaşmıştır.
Şehitlerimiz ve Gazilerimiz, Vatanımızın ve Yüce Türk Milletinin ebedi varlığı ve bütünlüğünü koruma uğruna yurdumuzun her karış toprağına terlerini ve kanlarını akıtan kahramanlardır. Gaziler, şanlı tarihimize zafer destanları yazdıran gurur ve iftihar vesilesi yaptığımız, hiç kimsenin sahip olmadığı unvan sahipleridir.
Milletlerin varoluş mücadelesi olarak nitelendirilen savaşlarda şehit veya gazi olmak, bir mümin için en büyük mertebedir.
Allah yolunda ve vatan uğrunda savaşarak ruhunu teslim edenler şehit, sağ kalanlar gazidir. Gazi de şehit olmak ve bu mertebeye yükselmek için savaştığından dolayı, o da şehitler derecesindedir. Hatta Peygamberimiz
''Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı can-u gönülden isterse, yatağında ölse dahi Allah onu şehitler derecesine ulaştırır."1 buyurmuştur
Cenab-ı Hak da Tevbe suresi 111.ayeti kerimede: “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.”2 buyurmaktadır.

Değerli Mü'minler!
Aziz milletimizi zaferden zafere koşturan ve Tarih sayfalarını kahramanlık destanları ile süsleten, Allah'ın hak olan va’dine ermek ve O'nun şehitler için hazırladığı mükâfata mazhar olma arzu ve isteğidir. Efendimiz(s.a.s.)’in şehitliğin önemini vurgulayan bir çok hadisi vardır. O(s.a.s.), bir değil birkaç defa şehit olmayı isteyerek şöyle buyurmuştur: “Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim."3

Muhterem Müslümanlar!
Vatan bir toprak parçasıdır, ama her toprak parçası vatan değildir. Vatan, uğruna şehitlerin kan akıttıkları toprak parçasıdır. "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." diyen şairimiz bunu ne güzel ifade etmiştir. Bugün sahip olduğumuz bu cennet vatan, kahraman atalarımızın her karışını kanları ile sulayarak bize emanet ettikleri topraklardır.

Değerli Mü'minler!
Canları ve kanları pahasına bu güzel vatanımızı koruyan ve bizlere miras bırakan şehitlerimizi, başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere tüm gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Hutbemi Sâf Suresi 10-12. ayet mealleriyle bitirmek istiyorum:
“Ey İman edenler, sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır.”4


1-Müslim,İmare,46, hd.no: 1909
2-Tevbe,111.
3-Buhari,Cihad,7;Müslim,İmare,28.
4- Saf,10-12,

........................................


Hazırlayan: Ahmet UYSAL
Ankara İl Müftü Yardımcısı
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
Üst