SİLSİLE-İ SAADAT Habibullah Can-ı Canan (k.s.)

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Künyesi ‘Habibullah Mazhar-ı Can-ı Canan Şemsüddin'dir.
Mazhar-ı Can-ı Canan (kaddesallahu sırrahu), m.1699 yılında doğdu. Hicri 7 Muharrem 1195’de, (2 Ocak 1781) çok arzuladığı şehitliğe, Moğol askerlerinin eliyle ulaştı.


Mazhar-ı Can-ı Canan Hazretleri neseb olarak efendimizin neslinden olup, seyyiddir. Babası Mirza Can'dır. Onun ismine izafeten ‘Can-ı Canan’ denilmiştir. Mazhar-ı Can-ı Canan (ks), daha küçük yaşta iken alnında rüşd ve hidayet nuru parlıyordu. Zeka, fehim ve anlayışının parlaklığını gören feraset erbabı, onun yüksek bir fıtrata, yaratılışa sahip olduğunu söylerlerdi. Babası, onun terbiye ve taliminde, ilim öğrenmesi hususunda çok dikkat gösterdi.
Daha küçük yaşta ilim ve marifet bilgilerini öğrenmeye ve çeşitli maharetler kazanmaya başladı. Kıymetli ömrünü çocukluğundan itibaren gayet iyi değerlendirip, heba etmedi. İlim ve marifeti yanında ayrıca çeşitli sanat ve maharetleri öğrendi.


Kendisi şöyle anlatmıştır: "Çocukluğumda idi. Bir kimse babamla konuşuyordu. İmam-ı Rabbani (ks)'den bahsettiler. Ben o anda İmam-ı Rabbani (ks)'nin ruhaniyyetini gördüm.
Bana oradan kalkmam için işaret etti. Bu hali babama söyleyince:
“Anlaşıldı ki, sen onların yolundan istifade edeceksin' dedi. -u Teala benim tıyniyetime (ahlak yapısı), sünnet-i seniyye'ye ittiba' etme, uyma hasletlerini yerleştirmiş."


Mazhar-ı Can-ı Canan (ks), haram ve şüpheli şeylerden sakınır ve şu hadis-i şerifi söylerdi:
“Kıyamet günü herkes, dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamayacaktır;
Ömrünü nasıl geçirdi? İlmi ile nasıl amel etti? Malını nereden kazandı ve nerelere harcadı? Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?" (Tirmizi)


Ölüm İlahi Bir Hediyedir!
Mazhar-ı Can-ı Canan (ks) buyurdu ki: "Yenilen lokmalar insanı muvaffakiyete kavuşturmalı, taat ve ibadetin nurunu artırmalıdır. Fakirliği zenginliğe tercih etmeli, sabır ve kanaati seçmeli. Teslimiyeti ve rıza-i iahiyi seciye (ahlak) haline getirmelidir. ''ım! Al-i Muhammed’in rızkını, kafi gelecek kadar kıl.' duasına uygun olarak, insan için lazım olan şeyleri yeteri kadar istemelidir.Ashab-ı kiram da böyle dua ederdi. İsrafa düşürecek kadar zengin olmamalı, sıkıntıya, borca düşürecek kadar da fakir olmamalıdır. Kulluk vazifesini yerine getirip, ölüme hazır beklemeli, gönlü başka arzulara bağlamamalıdır. Ölüm, ilahi bir hediyedir. -u Teala'ya kavuşmak ve Resulullah Efendimizin didarını, mübarek yüzünü görmektir."


Mazhar-ı Can-ı Canan (ks), hocalarına büyük bir muhabbet ve ihlas ile bağlıydı. Bilhassa İmam-ı Rabbani (ks)'ye derin bir muhabbeti vardı.


"Her neye kavuşmuşsam, hocalarıma olan muhabbetim sebebiyle kavuştum. Kulun amelleri nedir ki, -u Teala'nın rızasına kavuştursun! Fakat -u Teala'nın rızasına kavuşmuş ve makbul kullarından olan zatları sevmek, onlara muhabbet beslemek, -u Teala'nın rızasına kavuşmak için en kuvvetli vasıtadır" buyurdu.



Bir Rüyası
Hazret (ks) şöyle anlattı; "Bir defa Kainatın serveri olan Resulullah (sav) Efendimizi rüyada görmekle şereflendim. Yanyana uzanmış yatıyorduk. O kadar yakındık ki, mübarek nefesi yüzüme geliyordu. Bu esna da susadım. İmam-ı Rabbani (ks)'nin evlatları da orada idiler. Resulullah (sav) Efendimiz, onlardan birine su getirmesini emir buyurdu. Ben fakir bu arada tanıtmak maksadıyla;


- Ya Resulullah! Onlar benim pirimin evladıdır, diye arzettim.
- Onlar bizim sözümüzü tutarlar, buyurdu. Onlardan bir aziz kalkıp su getirdi. Kana kana içtim. Sonra:
- Ya Resulellah! İmam-ı Rabbani (ks) hakkında ne buyurursunuz? diye arzettim.
- Ümmetimde onun benzeri yoktur, buyurdu. Ben;
- Ya Resulellah! İmam-ı Rabbani (ks)'nin mektubatı mübarek nazarlarınızdan geçti mi? dedim.
- Eğer onda hatırladığın bir şey varsa oku! buyurdu. Bende İmam-ı Rabbani (ks)'nin bazı mektuplarında geçen ve -u Teala için; “O, Veraü’l Vera sonra yine Veraü’l Vera'dır, yani -u Teala ötelerin ötesidir. Akıl neyi düşünür ve neyi tasavvur ederse, O değildir.” buyurduğunu okudum. Resulullah Efendimiz bunu çok beğendi ve;
- Tekrar oku! buyurunca, tekrar okudum. Bu ifadeleri çok güzel buldu. Bu hal epey bir müddet daha devam etti.


Sabah olunca büyüklerden bir zat erkenden gelip bana; “Ben bu gece rüyamda sizin bir rüya gördüğünüzü gördüm. O rüyayı bana anlat!” deyince, anlattım. Çok beğenip hayret etti. “Ben gördüğüm bu rüya da, Resulullah Efendimizin mübarek nefesinin ve sohbetinin bereketiyle kendimi tamamen nur ve huzur içinde buldum. Uyanık iken ele geçen şeylerden çok daha bereketli olan bu rüyanın bereketiyle, günlerce acıkmadım ve susamadım."


Mazhar-ı Can-ı Canan (ks), büyük günah işlemiş bir kadının kabri yanına oturmuştu. Kabre teveccüh eyledi. Yani hatırına başka hiçbir şey getirmeyip yalnız onu düşündü. "Bu mezarda cehennem ateşi var. Kadının imanlı olmasında şüphe ediyorum. Ruhuna Hatm-i Tehlil; yetmiş bin kelime-i tevhid sevabı bağışlayacağım. İmanı varsa affolur." buyurdu.


Hatm-i Tehlilin sevabını bağışladıktan sonra; "Elhamdülillah imanı varmış. Kelime-i tayyibe tesirini gösterip azaptan kurtuldu." buyurdu.


Mazhar-ı Can-ı Canan (Ks), şehid olarak vefat etti. Vefatından birkaç gün önce, bu fani dünyadan gitme zamanının geldiği ve -u Teala'ya kavuşacağı için bambaşka bir aşk ve şevk içindeydi. O günlerde ibadet ve taatlerini daha da artırmıştı. Bir taraftan da talebeleri ve sevenleri akın akın sohbetine geliyordu.


İçin Yapılmayanlar Melundur
Sohbetleri ve murakabeleri büyük bir huzur hali içinde geçiyordu. Mazhar-ı Can-ı Canan (ks) bir sohbetlerinde buyurdu ki;


"Her kim ki; dünyaya düşkün olanlar arasına karışırsa, sohbetin bereketlerine ve tasavvufun nurlarına kavuşamaz. Bir kimse dünyaya düşkün olanlar arasına ihtiyaç olduğu kadar karışır, halis niyetle ve batıni nisbetini muhafaza ederek aralarında bulunursa zararı yoktur."


"Dünya mel'undur ve dünyada olan şeylerden için yapılmayanlar da melundur. -u Teala'nın sevgisi ile dünya sevgisi bir araya gelmez. -u Teala'nın rızasına kavuşmak için masivayı, yani -u Teala'dan başka her şeyi ve bütün maksadları terketmek lazımdır."



Mazhar-ı Can-ı Canan (ks)'ın kendi tabi ve talebelerine nasihatları şöyledir; "Takva’nın ve Vera’nın, haramlardan ve şüpheli şeylerden sakınmanın yolu, Resulullah Efendimize (sav) mutabaat ve onun bildirdiklerini candan kabul etmektir. Nefsin yönelişlerine karşı dikkatli olmak konusunda şöyle söylerdi "Tasavvufta kemale eren kimse, hayır ve kemali kendi nefsine izafe etmez. Bunların hepsi emanettir ve sahibi 'tır. Fena haline ulaşan ve müşahedeye eren kişi, kendini yok sayar. Kendinde ve nefsinde hiçliği ve yokluğu yakalayan, yokluğu nefsini tahkir ederek ifade edebilir. Eğer tasavvuf ehli, dışa bakar da, varlık yanını, emanet nurlarını gördükten sonra kendi yokluğunu gözden kaçıracak olursa, o zaman iddiaya düşer ve yolunu şaşırır."


“Efendimizin Sünneti Bütün Riyazetlerden Üstündür”
Kendi halinizi, kitab ve sünnette bildirilen hususlar ile karşılaştırınız. Eğer haliniz, kitab ve sünnette bildirilen hususlara, yani dinin emirlerine uygun ise makbuldür. Uygun değilse merduttur, reddedilecektir. Ehl-i sünnet ve cemaat itikadı üzere olmak lazımdır."


Mazhar-ı Can-ı Canan (Ks) bir mektubunda şöyle buyurdu; "Tam sıhhate kavuşmak, yani Muhammedi nisbeti isteyen bir talib; Resulullah Efendimizin sünnetine uymayı, bütün riyazet ve mücahedelerden üstün ve buna ait olan nur ve bereketleri, bütün feyizlerden efdal bilmelidir. Bütün zevk ve mevacidlere, batın cemiyyeti ve devamlı huzur yanında değer vermemeli, bu öz ve hakikatlerin elde edilmesine sebeb olan büyüğü, Resulullah Efendimizin vekili bilmeli, ona canla başla hizmet edip, bu yolda çocuklar gibi ele geçen şeylerle yetinmelidir.


Hadis-i şerif ve fıkıh bilgilerini öğreniniz. Alimlerin sohbetine devam ediniz. Amellerinizi -u Teala'nın habibi olan Peygamber Efendimize ittiba niyetiyle yapınız."
 
Üst