son namaz

toprak

Deneyimli Üye
Kademeli
Hazret-i Bilâl'in okuduğu ezânı işiten Müslümanlar, ne kadar aşka, şevke geliyorlarsa, Medîne'deki Yahûdîler de o kadar kahroluyorlardı.

Ezânı dinlememek için kendilerini zorluyorlar, fakat buna muvaffak olamıyorlardı. İster istemez, durup dinliyorlardı. Dinledikçe de kahroluyorlardı. Bunu engellemek için çâreler aramaya başladılar.

Yahûdînin biri birgün Hazret-i Bilâl'i sıkıntı içinde görünce dedi ki:
- Yâ Bilâl, ben sana istediğin kadar para vereyim, yeter ki sen sıkıntı çekme.
Maksadı başkaydı. Hazret-i Bilâl de sıkıntıda olduğu için ondan çokça borç aldı. Yahûdî parayı verirken ilâve etti:
- Eğer bu parayı ödeyemezsen, seni köle olarak alırım.


Aradan bir zaman geçtikten sonra, Yahûdî gelip parasını istedi. Bilâl-i Habeşî hazretleri, özür beyân ederek dedi ki:
- Bana bir ay daha müsâade et, yine ödeyemezsem, beni köle olarak alıp götürürsün.


Son günü geldiği hâlde borcunu ödiyemiyen Hazret-i Bilâl, çâresiz kalıp, Resûlullahın huzûruna gidip durumu arz etti. Peygamber efendimiz birşey buyurmadı. Ümitsiz bir şekilde evine dönen Hazret-i Bilâl o gece uyuyamadı.


Artık ezân okuyamıyacağım

Kendi kendine, "Artık bundan sonra ezân okuyamıyacağım" diye derin derin düşünüyordu. Bu düşünceler içinde kendinden geçmiş hâldeyken kapı çalındı. Gelen kimse seslendi:
- Resûlullah seni çağırıyor, acele gel!


Hemen kendini toparlayıp, huzûra koştu. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Yâ Bilâl ticaretten dönen bir kervan var. Kervana git, onların arasında üzerindeki yükleriyle beraber bana hediye edilmiş olan üç deve var, onları al senin olsun! Borcunu öde!


Hazret-i Bilâl emredileni hemen yaptı. Rahat ve huzûr içinde, gidip sabah ezânını okudu. Namazdan sonra, mescidin kenarında onu köle olarak alıp götürmek için bekliyen Yahûdîyi gördü. Namazdan çıkınca, yüksek sesle konuştu:
- Bende alacağı olan kimseler gelsin, borcumu ödeyeceğim!

Bunun üzerine Yahûdînin bütün hayâlleri yıkıldı. Perişan oldu. Parasını aldığı gibi oradan uzaklaştı.


Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber efendimizin vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi. Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu.


Medîne'de kaldığı müddetçe bu acını daha da artacağını biliyordu. Çünkü, gördüğü her şey Resûlullahı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu. Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi. Hazret-i Ebû Bekir'den izin aldı. Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti. Hazret-i Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı. Hazret-i Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti.

Ayrılık yetmedi mi?

Bir gece Rü'yâsında Resûlullah efendimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz kendisine sitem ettiler:
- Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin?

Zavallı yüreği, duracak hâle geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı. Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü. Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı...


O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki:
- İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri. Peygamberin Müezzini. O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.

Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi. Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı kerîm okudu, okudu, okudu... En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı.

Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber efendimizin torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar.
- Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi.

Sonra biraz toparlandı:
- Babanız (Hazret-i Ali) nasıl?
- Babamız seni görmek diler, dediler.

Sonra Hazret-i Hasan sordu:
- Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın?

Hazret-i Bilâl çok şaşırdı:
- Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem!
- Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz. Ricâmız sadece buydu.

- Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne!

Medîneliler ayağa kalktı

Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle:

"Allâhü ekber! Allâhü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı.

"Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar. Sanki, Peygamber efendimiz yaşıyor zannettiler.

O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı. Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı. 641 senesinde Şam'da vefât etti.

bu konuyu okurken inan kardeşler gözlerim yaşla doldu,sanki bilali habeşi hz.yanında gibi hissettim allah sizlerede nasip eder inşallah
 

ayub76

Deneyimli Üye
Üye
Allahım....sen ne büyüksün Ya Rab. Gözlerim doldu kendimi bir an için oralarda hissettim...
 
Üst